27 Şubat 2013 Çarşamba

Different - 3. bölüm



1. bölüm için tık.
2. bölüm için tık.




Kelime sayısı : 1454.
Bölümün şarkısı.
3. bölüm - You can't be mine.




Louis ne yaptığının farkına vardı, herkesin içinde Harry’i kollarına almış, sarmalamış, teselli ediyordu. Nesi olarak teselli ediyordu onu? Ne kadardır tanışıyorlardı? Tam bu derin düşüncelerinin içinde kaybolurken elenenlerin, hayallerine son verilenlerin, kulise dönmesi gerektiği anonsu yapıldı.

Bu sahneye son çıkışlarıydı. Bu, son umutlarıydı. Louis son bir kez dönüp Stan’in olduğu yere baktı,  Stan’le göz göze geldiler. Ne söyleyecek sözleri vardı o an, ne de gülümsemeye yetecek takatleri. Sadece bakıştılar, bakışları her şeyi söyledi. Her şey bittiğinde buluşup, bu aralarındaki saçma mesafeye son vereceklerdi. Ama sonra Louis bu evden, bu hayalden taşınıp gidecekti, nasıl olacaktı ki ? Nasıl devam edeceklerdi, Louis mesafelerden nefret ederdi. Belki de sarılmayı çok sevmesi, birilerinin sıcaklığını vücudundaki hissetmeyi sevmesi bu  sebepten idi. Nasıl bir insan, sarılmayı sevmezdi ki? Seni sarmalayan geniş bir göğüs ve sıcaklığına gömüldüğün omuzların için de kaybolmayı kim istemezdi? Ama bir saniye, Stan’in ne geniş bir göğsü vardı, ne de omuzları..


Sonra dev ve tanımadığı kollar Lou’yu çekiştirmeye başladı. Onu kulise sürükledi. Tanımadığı kollar mı? Bu kollar biraz önce sarıp sarmaladığı, sevgiyle ısıtmaya çalıştığı kollar değil miydi? Peki bu omuzlar, geniş ve sıcacık görünen göğüs? Louis yakınlıklarından faydalanarak onun buklelerinin kokusunu içine çekmeye çalıştı son kez, uzundu, çok uzundu. Louis’nin boyu, onun boynuna geliyordu ve Louis daha fazla dayanamayıp burnunu güzel boynuna gömecekti. Ama yapmadı, tuttu kendini. Herkesin içindelerdi ve artık sınırı açıyordu. Sahnedeki sevgilisine kaydı aklı, bu gece ona güzel bir gece yaşatmaya karar verdi. Önünde uzanan yolu için sevinmek yerine Lou için üzülsün istemiyordu, onun yolundaki kara gölge olmak ve yolunu kapatmak istemiyordu. Lou’yu üzgün görürse, onun da delicesine üzüleceğini ve her şeyi unutup onunla ilgileneceğini biliyordu Lou.


Herkesin kulise inip birer ikişer dağıldığı sırada Timon isimler saymaya başladı

-Harry Styles, Louis Tomlinson, Niall Horan, Zayn Malik, Liam Payne SAHNEYEE!

5 genç şaşkınca etrafına bakındı,

-Neler oluyor?

Ne? Neden?

5 gencin gözyaşları arasında parlayan bir umut ışığı yandı. Titrek ve gidip gelen, yanıp sönen bir ışıktı ama yine de oradaydı. Koşarak sahneye çıktılar.

Nicole konuşmaya başladı

-Evet çocuklar maalesef finallere seçilmediniz, ancak size güzel bir haberimiz var.

Sözü Simon devralır ve

-Hazır mısınız? Söylüyorum evet.. Siz 5 gençten bir grup oluşturmaya ve grup olarak yarışmaya dahil etmeye karar verdik! Ne diyorsunuz?


 O anda, mutluluktan yerinden zıplayan Niall, şaşkınlıkla kocaman bir sırıtış arasında gidip gelen Zayn ve mutlulukla parlayan Liam’ın yanı sıra, Louis heyecanla yerinde zıpladı ve sağına döndü, Harry’nin mutluluktan pembeleşmiş yüzüne baktı ve dayanamayıp onun boynuna atladı. Sıcacık bedenler birbirine çarptı, Lou kollarını onun boynuna sıkıca doladı ve bacaklarını beline sardı. O kadar sıkı sarıldı ki, o an her şey mümkün göründü. Umutları sönmemişti, şansları vardı ve sıcacık beden, sıcacık kollar tarafından sarmalanmış, sırıtarak döndürülüyordu. Onu daha iyi kavrayabilmek için belini onun vücuduna uygun şekilde kıvırdı ve vücutlar tek bir vücutmuşçasına birbirlerine uyum sağladı, her kıvrım kendini saracak uzuvları buldu. Lou sırıtarak onun boynunu öperken Harry onu bir kere daha döndürdü, Lou son kez sıkıca tutunduktan sonra onun kucağından indi.

5 genç neşeyle tabi ki kabul ettiklerini söylediler, hepsi Simon’a sıkıca sarıldı ve neşeyle zıplayarak, heyecanla koşturarak kulise geri indiler.

4 genç kulise girip heyecanlı bir sohbete daldıkları sırada, Lou Stan’in kapının yanında bedenini sahne girişine çevirmiş, başını duvara yaslamış buruk halini gördü. Herkesin dağılmasına aldırış etmeden Lou’yu beklemişti demek. Lou “yeni” grubunun hararetli sohbetine kısa bir bakış attıktan sonra Lou’nun yanına doğru yürümeye başladı.



-

Harry'nin aklı başımdan gitmiş haldeydi ve ne konuşulduğunu dahi bilmeden, söylenenlere sırıtıp takip ediyormuş gibi yaparak kendisini bile kandırıyordu. Ama düşünebildiğim tek şey biraz önce sahnede olanlardı. 

Önce, yarışmaya devam edeceğimizi ilan eden Simon’ın bize güveniyle dolu sesi, Nicole’un destekleyici kuzgun karası bakışları. Ama asıl aklımı başımdan alan şey ise, onun kollarını, bacaklarını, belini, her yanını vücudumda hissettiğin an, öpüşünün boynumda bıraktığı yanık izi ve o yanığın kulaklarımda yankılanan cızırtısı. Bedenimin tutuşan her köşesinden süzülen dumanlar ve aklım bir karış havada bütün gücümle ona dolanışım. Olan her şey buydu işte. Sahne de jürinin gözü önünde Simon’ın dikkatli bakışları altında kucağıma atlayan, hayallerimin canlanmış hali. Bu anı ne kadardır hayal ediyordum sahi? Kaç gece, gözlerimi kapatıp süzülen o tek damlanın soğuk omuzlarına sarılıp bu anı düşlemiştim? Oysa biliyordum ki, benim ona baktığım gibi bakmıyordu bana. Onu gördüğüm gibi görmüyordu o buz mavisi halkalar benim bedenimi. Aklında başka biri vardı biliyordum, hep gözlerini bulutlandıran, gülümseyerek uzaklara dalmasına sebep olan. Sahneye çıkmadan önce telaşla ve bütün sevgisini vermeye hazır halde aradığı birisi vardı. Kendimi umutlandırıp ona kaptırmamalıydım. Başımı kaldırdığımda Lou bize bakıyordu, 4’ümüze bakıyordu gözlerindeki bulutlarla ama bakışı belimde son buldu ve sonra tereddüt etmeden başını kaldırıp aksi yöne yürümeye başladı. Gidiyordu işte. Yine her şeyi kendi kafamda kurmuş ve kendini kandırmış, umutlarımın havada süzülmesine izin vermiştim. Şimdi de yere düşüp, buz parçaları gibi dağılarak, parçalanarak erimelerini izliyordum. Acı vericiydi, kendime bu acıyı daha fazla çektiremezdim. Eskiden yaptığım gibi acıyı unutturmanın yollarına da dönemezdim. Fiziksel acı, ruhumun sancılarını bir süreliğine sessizleştirebilirdi ama kalıcı çözüm olamadıklarını anladığım da onları bırakmıştım. Kalıcı çözümü ölümde bulacağımı anladığımda ve o çizgiye çok yakın olduğumu hatta o ince çizginin üstünde yol almaya çalışan cambazın ta kendisi olduğumu anladığımda bıraktım.

Ya da bıraktığımı sandım.


-


-Stan, gitmemişsin. Ne yapıyorsun burada?
-Seni bekliyordum Lou, ne olduğunu merak ettim. Anlatsana.
-Ah, guzel şeyler! Juri, seslerimizi beğendiklerini ve yeteneklerimizi ziyan etmemek adına yarışmaya grup olarak devam etmemizi istedi, biz de kabul ettik. Sanırım. Aslında onlarla konuşmaya vaktim olmadı.
Ve başıyla artık onun grubu, onun bir parçası olan gençleri işaret etti.
Stan ah'ladı ve kollarını Lou'nun omuzlarına doladı. Rahatlamıştı ve gitmediğine memnun olmuştu. Hayatının bu bölümü ufakta olsa düzelmeye başlıyordu. Stan hissediyordu. Peki ya Perrie diye düşündü. O çocuk, artık Louis'in grubunun bir üyesiydi! Bundan kötü ne olabilirdi? Stan, Louis ve onun hayalleri adına Harry'nin peşini bırakabilecek miydi? Hiç sanmıyordu! Üstelik daha bu sabah Lou onu bırakıp Harry'le kahvaltıya inmişti. Kesinlikle bu çocuğu halletmeliydi. Perrie için, Louis için, kendi için.


-

Louis gruba selam verdi ve Stan'le odalarına doğru yol almaya başladılar. O sırada kulisteki grupta bu ayaküstü sohbetten sıkılmış, yavaş yavaş dağılıyordu. Ancak bu akşam bir kutlama yapmak üzere sözleştiler. Louis orada olmadığı için kutlamadan haberdar olamayacağı Niall'ın aklına geldi. Önce kendi söyleyecekti ama dayanamadı ve 
-Hey Harry,  Louis'e sen haber verir misin? Bir şeyler atıştırmaya gideceğim, açlıktan ölüyorum!
-Dostum, benim söylemem şart mı?
-Dedim ya Harry açlıktan ölüyorum! Ben kaçtım, görüşürüz!
-Görüşürüz..

-


Kapı yavaşça açıldı ve Louis, Stan'in önden geçmesini bekledi. Kapıyı sessizce kapattı, döndüğünde gözlerini ona dikmiş Stan'le karşılaştı. Aynı şeyi düşünüyorlardı, aynı anda harekete geçtiler. İkisi de birbirine yaklaştı, yaklaştı. Ta ki aralarında mesafeler kalmayana dek. Stan kollarını onun boynuna doladı ve ince dudaklar, dolgun dudaklara çarparken tutkunun tadını aldılar. Lou onu geri geri yürüterek yatağa düşürdü ve dudakları bir saniye ayrılmadan tişörtler çekiştirilmeye başlamıştı. Lou ondan ayrıldı ve dudaklarına ufak öpücükler kondurmaya başladı, oradan boynuna ve oradan aşağı bir çizgi halinde tutku aktı. Louis öpücükler kondururken gözlerini kapattı ve sadece hissetmek istedi. Ama farkında olmadan düşlediği yüzü farkettiğinde lanet ederek gözlerini açtı. Stan'ın yüzüne baktı ve diğer her şeyi unutmaya çalıştı.

-


-Sevgilim soda kalmamış, sana da almamı ister misin?
-Hayır, Lou çabuk gel filmi başlatıyorum!

Lou kapıdan çıktı ve kafetaryanın kapanmamış olmasını umarak hızlı hızlı yürümeye başladı. O anda sadece eşortman altıyla dışarı çıktığını farketti! Bugün hava çok ısınmıştı ve odadayken tişört giyme gereksinimi duymamıştı. Neyse ki bu saatte dışarıda çok insan olmazdı, kimseye görünmeden gidip gelebileceğine emindi.

Ta ki köşene dönene dek. Ayaklarına bakıyordu ve tam başını kaldırdığı sırada büyük bir bedene çarptı, bir kaç adım geriledi ama dengesini sağlayamadı. Tam düşmek üzereyken bir kol tarafından çekildi ve koca bir bedene yaslandı. Harry onu düşmekten kurtarmış ve tutuyordu ancak düşmesine engel olurken fazla kendine çekmişti, bedenleri birbirine yaslanmıştı ve üstünde hiçbir şey olmayan Louis üşümüş değdiğinde ateşe değmiş gibi yanmıştı. Bu havada nasıl üşümüştü sahi ?

-Teşekkürler. Hasta mısın Harry?
-Ah, yok nerden çıktı?
-Üşümüşsün gibi geldi de..
-Haklısın belki de hasta oluyorumdur, bu havada üşüyor olmam çok garip!

Bunları konuşurken, hala gereğinden fazla yakınlardı ve sıcaktan bunalmış Lou onun vücudundan kendini ayırma gücünü bulamıyordu. En sonunda Harry bir kaç adım uzaklaştı ve konuşmaya başladı.
-Louis, grubumuzun kuruluşunu kutlamak için bu akşam bir şeyler yapacağız gelirsin değil mi?
Harry sonunda cesaretini toplayıp sorabilmişti, ona olan hisleri bir yana bu gece ki kutlama gruplarıyla ilgiliydi ve Niall yüzünden Louis'e sormak onun üstüne kalmıştı. Lanet olsun yapmamalıydım! diye geçirdi içinden ve haklıydı, yapmamalıydı. Louis'in yüzü sorduğu anda düşmüştü ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.

Hayal kırıklığına uğramıştı çünkü gitmek istiyordu ama kendi kendine bu geceyi Stan'e ayırmaya söz vermişti, ne yapacaktı şimdi? Yapması gerekeni yapacaktı, Başımnı kaldırıp Harry'nin yüzüne baktı. Umutla parlayan tatlı Harry'e.
O an gözlerindeki ilgiyi gördü. Bu böyle olamazdı. Üzgünüm Harry.

-Hmm Harry, açık olmak gerekirse bu geceyi benim için özel olan birine ayırmaya karar vermiştim. Son zamanlarda ona vakit ayıramaz oldum. Üzgünüm.

- B-ben sevgilin olduğunu.. öyle demek.. ben.. iyi geceler.
dedi ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Louis, arkasından uzun süre baktı.

2 yorum:

Sam Scarlet dedi ki...

hiç yorum bırakmıyorum ama bu hikayeyi takip ediyorum, buralardayım:)

in flames dedi ki...

Aaah Sam, ben kimse okumuyor, sadece 2 yakın arkadaşıma okutuyorum sanıyordum takip etmen yeter ! :*