17 Ekim 2013 Perşembe

flowers within me

Maybe, we should give water to flowers in us. Maybe, we should go out and do what the fuck ever we want. Maybe we shouldn't listen the ones who's saying that we should be prosper. Maybe we should'nt wear any clothes and keep ourself from our desires.
Maybe we shouldn't be a part of this society. We should say fuck you, fuck your rules. Becase it doesn't make sense to me and I don't wanna do it. You can't say that I should. I didn't give you that right.

And maybe, we should just let that flowers die and be a good person for our "country".
Because that's why we all are here, right?
Do you really believe that my friend? Are you really that much blind?
Do you really want to shut our voices? Off course you do.
You think that this is all. You think that your ultimate level is being a president, princibal or whatever.
You really do shut your heart's voice.
And I believe that with all my heart, you are never going to be the "one".
You are never going to be on your ultimate level because there is not ultimate level. There is no level! This is not a race. Everybody doesn't have to be prosper in your way. They are not prosper in anyway, they are happy with what they are doing. They are doing the thing that they want to do and they are just happy with that.
Everyone in here wants to hear a voice from their heart and you are keeping them from even to know that there's a voice from the heart.
I think, you are the evil in this world.
And I think this is your and our personal hell.
We are always forcing to doing things, we never listen our heart.
We are not even using our brain because you are just teaching us to not think, just do what the fuck ever you're saying.
But I won't give up. I will fight. Maybe, I and the flowers in me will die in this battle but when it all ends, I won't think that my life is mess. I will think that I didn't give up and surrender. I didn't let it get me.


rain on me

Hay Allah, ortam ne kadar güzel! Güvenlik bile eğleniyor. AGGGH.

10 Ekim 2013 Perşembe

personal jesus

Resmen içimdeki yazma isteği deliler gibi kaçtı bilgisayar saatlerce uyuzluk yapınca. Zaten aylarca çektim senin mallığını sony, artık camdan aşağı gideceksin, haberin ola.
İnsanın bilinç altıyla ders çalışmamak için kendine yapabileceği şeyler çok şaşırtıcı. Mesela kendimi duygusal bir ruh hali içime soktum, yazdım yazdım biraz önce. Ne için? Elbette coğrafya çalışmamak için. Of sinirim de bozuk. Hayır kızıp küsebileceğim bir şey yok, gidip modeme küsemiyorum da, içimde patlayacağım sinirden. Bazen o kadar birikiyor ki kelimeler içimde, birine patlamam gerekiyor, boğazıma doluşuyorlar, yutkunamıyorum, nefes alamıyorum.
Çoğu zaman kendisini bu patlamanın ortasında bulan kişi anneciğim oluyor, zavallı kadın, neler çekti benden. Bitmedi kadının çilesi. Evet kötü bir insanım. Evet düzelmeye çalışıyorum. Ama içime işlemiş kendimi ön plana koymak ya zor iş düzeltmek. Hayır üzülmeye, melankolik ergen takılmalarına izin vermiyorum. Onca insan varken benim haketmediklerimi almayan, mutsuz olmak o kadar hakkım değil ki, inanamazsınız. Dünyanın en mutlu insanı olmam gereken bütün olanaklar varken nasıl dünyanın en mutsuzu olabiliyorum, anlamıyorum. Salaklık işte, aptallık.
Her şey burda başlıyor değil mi? Kendime hitap şeklime bakınız. Nasıl sevmiyorum kendimi. Kendimi sevemediğimden, sevemiyorum diğer şeyleri. Bir arkadaşımın söylediğinin aksine, ben sevmeyi zerre kadar bilmiyorum. Ben parayı sevebilirim, gücü. Yüksekleri sevebilirim aslında yüksekler yerin dibi anlamına gelirken. İçimde o kadar var ki paranın-gücün maşası olmak, her gün farklı cepheden vuruyorl bana. İçimde süregelen bir savaş.
Bir yazar var arkadaşımın aşık olduğunu, adını elbet veremem. Ama ben napıyorum, değişiyorum. O yüzden vereceğim. Jack Keroujfdnjdksn. Soyadını bilmiyorum tamam mı? :D
Resmen arkadaşım seviyor diye böyle verebildim, ben sevsem veremezdim. Ah ne güzel kandırıyorum kendimi. Heh işte bu yazar diyorduk, bu yazarı okumayı çok seviyor arkadaşım çünkü akıp gittiğini düşünüyor. Ben de bugün arkadaşımın bir yere yazdığı bölümünü okudum onun kitaplarından birinin. Zen kaçıkları olabilir çünkü öyle şeyler geçiyordu içinde. İşte o bölümü hızlı hızlı okudum ve sonra baktım ki her şeyi gerçekten de anlamışım. Hızlı hızlı okumama rağmen çok net anladım, aktı gitti.
Ama benim okudum yazar öyle yazıyor ki, yavaş yavaş, kelimeleri dinleyerek, sindirerek okumanız gerekiyor. Başka türlü anlamıyorsunuz. Ama neden bilmediğim şekilde, bana Jack'i okumak çok zor gelirken ve kitabı aylarca-malesef elimde sürünürken, diğer yazarın yazdıklarını gece günlük okuyabiliyorum. Ben de bunu kendi içimde anlamlandırmaya çalışıyorum. Şöyle de bir yere varıyorum; ben sanırım bir yazıyı okurken ondan beni dinlendirmesini beklemiyorum. Zira Jack bunu yapıyor. Jack senin içini temizliyor. Evet okurken bunu hissediyorum. Sanki içime deniz havası doluyor. Zihnimi boşaltıp dinlendiriyor. Evet evet, aynen öyle. Ama benim yazarım, okurken benim içimi dolduruyor. Beni sıkıntıya sokuyor, düşündürüyor ve en önemlisi çok ağır hisler veriyor. Ferahlık vermiyor ya da aklımı boşaltmıyor. Beni karıştırıp ağır hislerin altına atıyor. Bazen canımı sıkıyor ama ben hislerim altında ezilip mutluluktan öleceğimi bildiğim için, sonuna kadar dur durak bilmeden okuyorum. Bu yoğunluğu seviyorum? Bana bu yol mantıklı geliyor. Başka bakış açıları da getirilebilir elbet, yarın sevgili Helene getirecektir zira.
Sanki bir yarış gibi, belki benim için sadece. Ben kendi yazarımı savunup sevdirmeye çalışıyorum, o kendisininkini. O öyle yapmıyordur elbet, saygılı bir insan gayet zevklere, ben öyle değilim zira.
Ama yazarımı sevmeyen biri başka biri olsa, inanılmaz önemsiz. Diğer çoğu arkadaşım sevgili yazarımın adını dahi bilmez, paylaşmam. Ama bu Helene işte, o kadar istiyorum ki benim hissettiklerimi hissetsin, zorluyorum bazen sınırları. Ama benim için ne kadar zorsa onun benim sevdiğim şeyleri sevmemesi, onun için de o kadar kolay sevmesi. Her şeyi deniyor, seviyor. Güzel bir insan yahu, çok güzel bir insan.
Benim yazılarımı da seviyor salak şapşik. Gerçi ben 10 gün cevap vermedim diye kızdı o da 10 gün yazmıcakmış ama bakalım.
Maillerime de çok cevap vermek istiyorum, o kadar aklım yerinde değil ki yazamıyorum..
Unutmadan, bakın gördünüz mü? Kendi yazarımın adını veremediğimi. Kötü bir insanım işte, nasıl sevebilirim böyle birini? Nasıl hapis olabilirim böylesine bir ruhta? Nasıl başkalarından sevmelerini bekleyebilirim?
Bekleyemem. Ama onlar sevdiklerini söylerler. Sonra bir daha söylerler. Gözümün içine bakar ve tekrardan söylerler. İnanmam onlara. Hayır, asla diye geri püskürtürüm.
Sonra geri gelirler, yüzüme yüzüme, bağırarak bir daha söylerler. Artık yorulurum, tamam derim. İnandım. Galiba beni seviyorsun. Güzel seviyorsun biliyor musun? Çok güzel. Gitmesen olur mu?
Onlar da gitmez zaten, kalırlar ve kalırlar.
Sonra bir gün gelir, başka birini severler. Senden yavaş yavaş koparlar ama daha gitmezler, koparken sadece senden de parçalar koparırlar. En sonunda bir bütün olan şey, iki parçaya bölünmüştür. Bir yarısı, yüzüne yüzüne seni seviyorum diyen yarısı kalkar gider. Bir bütünle bir olmaya giderler. Yanına gittiği kişi yarım değildir, hayır. Hatta daha da fazladır. Ama yine de ona giderler. Çünkü sen kabul edip onun yarısı oldun.  O senin bir parçan, organlarından biri oldu. Sen ona inanmazken çekip gitmezdi zaten. Bir parçan olduktan sonra giderdi, kopara kopara.
Peh, gitti işte. Diğer tam kişi de onu bıraktı zaten. Ama benim yarım oluşum asla tamir olamayacak.
Tek kendimi haklı görmeyişim şundandır ki, bunu ben de yaptım. Elbette yaptım. Diyorum ya, ben kötüyüm! İlk ben yaptım, hep ben yaptım. Şimdi o gidince kızmaya nerden hakkım oluyor? Onu yarım bırakmışken kendim, nasıl kızabiliyorum?
Yahu demedim mi ben size, öğrenemedim kendimi önde tutmamayı daha diye.
Kendimden nefret ederken de kendimi önde tutabilirim zira, bencilim ben bir de.
Hazır bütün kötü özellikleri almışken, yazamıyorum ben bir de. Baksana şu rezilliğe.