27 Şubat 2013 Çarşamba

Different - 2. bölüm


1. bölüm için tık.


Kelime sayısı : 958.




2. bölüm - Far away


Louis de herkes gibi gözlerini açtı ve bir anlık şaşkınlıktan sonra neye gözlerini açtığı zihnine birer birer dolmaya başladı. Önceki gecenin anıları ve karar gününün gelmiş olmasının heyecanı bir an kalbini sıkıştırdı, derin bir nefes alıp güne başlamaya hazır hissetti. Hissetti ama o nefesi bir türlü alamadı.
Biri ,kim olacak tabi ki Stan, kolları ve bacaklarıyla ona dolanmış, sanki kaçmasından korkar gibi onu yatağa çivilemişti. Louis içinden küfürler etti ama faydası olmadı, bir şeyler yapması gerekiyordu.
Tüm gücüyle ahtapot kolların arasından sıyrılmayı sonunda başardığında ter içinde kalmış, nefes nefeseydi.
Eskiden onun kollarında olmak böyle hissettirmezdi.. Ama bugün bunları düşünmeye vakti yoktu. Kendini odadan dışarı attı.
Bir kaç adım ilerledikten sonra kendini duvara yapışmış bulan Lou, lanet ederek arkasına döndü ve Niall'ı gördüğünde kahkahayı patlattı.
-Dostum sakin ol, seçilmek için geri kalanımızı öldürmeyi mi planlıyorsun?
-Ah pardon Lou, Simon çağırdı!
-Görüş-
-Ben kaçtım! ve Niall çoktan gitmişti, Lou arkasından bakıp peki diye fısıldadı.
-Daha sormamıştım ama peki diyorsan..
Şimdi ise Lou'nun karşısında dikilen dün gece ki çocuktu.. Tanrım neden ismini her seferinde unut- diye düşünürken, düşünceleri bölündü.
-Ben Harry unuttun mu ? -Unutmadın tabii dostum, ne haber ?
-Heyecanlı dedi ve sırıtarak yerinde duramayan minik bir çocuk gibi bir ayağından diğerine yaylandı.
-Hırkan ben de kalmıştı, almak ister misin?
-Acelesi yok kalsın.
-Tamam, kahvaltı?
-Hadi gidelim.
Günün bütün gerilimini üstünden attığını hisseden Lou, sırıtarak Harry'nin peşine takıldı ve kahvaltıya indiler.

-
Yaklaşan karanlığın gölgesinde bu kadar eğlenilmemesi gerektiğini bilselerdi, belki de başlarına gelenlerden kurtulma şansları olurdu. Ama kimse onları uyarmamıştı ve hiç şansları yoktu.
-



-Haaaaaarry! Tabağımın yarısına ne yaptın ?
-Hmmm..
Lou kahvelerini alıp gelene kadar kendi tabağını ve Lou'nin tabağını mideye indiren Harry suçlu suçlu sırıtarak bakışlarını yere indirdi ve aynı anda kahkahayı patlattılar.
Lou'da kendini koltuğa bıraktı ve bir eli Harry'nin dizinde, kahkahalarının sesini kesmek için diğer eliyle ağzını kapatırken Harry de ona katılıyordu. Şapşal şey. Herkesten onun çok yediğini söylediğini duymuştu ama hiç şahit olmamıştı. Su yeşili hareli halkalar buz mavisi yuvarlaklarla buluştuğunda etraftaki sessizliği fark edip başlarını yavaşça kaldırdılar. Herkesin onlara soru işareti dolu ifadelerle baktığını fark ettiler. Tekrar gözleri buluştuğunda birbirlerine sessiz kelimelerle susalım dediler. Ama bir kere gülmeye başladığında durmak kolay değildi! Lou başını Harry'nin bacaklarına gömüp kıkırdarken, Harry kollarını onun omuzlarına doladı. İkisi de gevşemiş, sarmaş dolaş haldeyken benliklerini saran endişelerin yükünden kurtulmuşlardı.

-Neredeydin Lou, her yerde seni aradım!
Sesiyle irkilen Lou başını Harry'nin bacaklarından kaldırdı ve Stan'in öfkeden kıpkırmızı suratını gördüğünde lanet eden eski ruh haline dönmesi fazla vaktini almadı. Aksi bir sesle
-Nereye gitmiş olabilirim Stan ? Kahvaltıda olabileceğim, insanın aklına gelebilecek son ihtimal tabii.
-Ben sizi yalnız bı-
-Otur, Harry. Katılmak ister misin Stan?
-Hayır, KALSIN.


Bu cevapla birlikte Louis memnuniyetle Harry'e döndü ve yediği tabağını gidip doldurmasını söyledi.
Harry ortamdaki gerginliğin dağılmasından memnun, sırıtarak kalkıp tabağı doldurmaya başladı.

Gün, öğlene kadar koşturmacayla akıp geçti. Lou odasında Harry de bahçede oturmuş, bu sabahı düşünüyorlardı. Harry, Louis'nin neden en yakın arkadaşına öyle davranıp ile onunla kaldığına bir anlam veremiyordu. Lou de bu anlam verememe durumunda Harry ile birlikteydi.
O an neden Stan'e sinir olduğunu ve onu tersleyip göndermesinin sebebini bulamıyordu.
İçten içe bu ilişkinin parçalandığını ve toparlanmaktan çok uzak olduğunun farkındaydı ancak bunu inkar etmekten kendini alamıyor, içinden toparlanacaklarını tekrar edip duruyordu.

Herkes için stresli bir öğlen de atlatılmıştı. Bu günler de stressiz gün geçiremiyorlardı ve yarışmacılar arasında kavgalar almış başını gidiyordu.

Karar anı için herkes sahneye çıkarken, Lou yanlış yaptığını ve Stan'i hala sevdiğini düşünüyor, nerde olduğunu bulmaya çalışarak etrafa bakınıyordu. Ah işte ordaydı, Stan'i gördüğünden gözleri parladı ve derin bir nefes çekerek o tarafa döndü, bir adım atmak için yeltendiği sırada kolundan çekilip arkaya döndürüldü. Lanet olsun Stan'i gözden kaçırmasına sebep olacak!
Döndüğünde Harry'le yüz yüze geldiler ve bu gereğinden fazla yakındı. Neredeyse burunları birbirine değecek gibiydi ve iki genç gözlerini birbirinden ayıramıyor, büyülenmişçesine gözlerinin içine bakmaya devam ediyorlardı. Harry'nin gözlerini kırpıştırması Lou'yi daldığı yeşil derinlikten uyandırdı. Ona yarışmayla ve şansla ilgili bir şeyler söylüyordu. Lou ne dediğine kulak veremezken gözlerini dudaklarını indirmişti ve bilinçsizce iç geçirmişti. Bir anda Harry ona sarılınca Lou onun sözlerini bitirdiğini ve vedalaştığını anladı, kollarını ona doladı. Ona sarıldığında garip bir mutluluk hissi uyandı içinde, derinlerde. Buna çok kafa yormadı ve iki genç ayrılıp sahne sıralarına göre dizildiler. Sona çok yakınlardı. Ya bu yarışma da kalıp hayallerini gerçekleştireceklerdi yada önlerindeki 1 saat içinde bütün hayallerinin sonunu göreceklerdi. Neyse ki arada gözleri buluşuyor ve kelimelere ihtiyaç duymadan birbirlerine güç veriyorlardı. Lou, Stan'i tamamen unutmuştu. Bu Harry denen çocuk da nerden çıkmıştı ve ona vurulmuş gibi davranarak ne yapı-

-Louis Tomlinson, sahneye!

Düşünceleri gür bir sesle bölünen Lou, hiçbir şey düşünmeden önce Timon'un yüzüne baktı ve Timon başını sallayıp onu merdivenlere ittirince sessizce yürümeye başladı.



-



İsimler okunuyordu, 1,2,5,8..
Herkes bekliyordu, isminin okunmasını ve bu ıstıraplı bekleyişten kurtulmayı diliyordu. Louis yüzündeki gergin ifadeyle gözlerini Simon'a dikmişti. Harry, elleriyle yüzünü kapatmış sessiz dualar ediyordu. Liam kaşlarını çatmış, son kişinin okunmasını bekliyordu.

-Çok üzgünüm arkadaşlar, son seçilen kişi Stanley Lucas.

-Aman Tanrım! diye bağırdı Stan, bir adım öne çıktı. Louis'e baktı. Louis'in gözlerinden süzülen yaşlara ve buna rağmen Stan için yüzünde beliren gülümsemeye. Dudaklarını oynatarak "seni seviyorum" dedi Stan.
Louis de sevdiğini söylemek istedi ama Stan önüne dönmüştü ve bir daha o tarafa bakmadı.

Louis korkarak bakışlarını Harry'nin olduğu tarafa çevirdi. Tanrım! Harry dizlerine tutunmuş, hıçkırıyordu. Louis'nin kendini Harry'nin yanında ve kollarını ona sararken bulmadan önce son hissettiği şey kalbinin kırılmasıyla. İkisi de kazanamamıştı, hayalleri paramparça yerlere saçılmıştı ama Louis ismi okunmadığında değil, Harry'i öyle gördüğünde kalbinin kırıldığını hissetti.

Harry ise hıçkırıklarından başka ses duyamaz olmuşken, sıcacık kolların ona dolandığı ve kulağına her şeyin iyi olacağını fısıldadığını hissetti. Bu sesi tabi ki tanıyordu, aylardır peşinde gölge gibi dolaşıp konuşmaya cesaret edemeyip duyamadığı, her zaman başkalarıyla eğlenirken gördüğü, garip bir şekilde bu sabah kahvaltı yaptıkları ve onu mutlu eden kahkahanın sahibiydi bu ses, bu kişi.


Hiç yorum yok: