1. bölüm için tık.
Kelime sayısı : 958.
2. bölüm - Far away
Louis de herkes gibi gözlerini açtı ve bir anlık şaşkınlıktan
sonra neye gözlerini açtığı zihnine birer birer dolmaya başladı. Önceki gecenin
anıları ve karar gününün gelmiş olmasının heyecanı bir an kalbini sıkıştırdı,
derin bir nefes alıp güne başlamaya hazır hissetti. Hissetti ama o nefesi bir
türlü alamadı.
Biri ,kim olacak tabi ki Stan, kolları ve bacaklarıyla ona
dolanmış, sanki kaçmasından korkar gibi onu yatağa çivilemişti. Louis içinden
küfürler etti ama faydası olmadı, bir şeyler yapması gerekiyordu.
Tüm gücüyle ahtapot kolların arasından sıyrılmayı sonunda
başardığında ter içinde kalmış, nefes nefeseydi.
Eskiden onun kollarında olmak böyle hissettirmezdi.. Ama bugün
bunları düşünmeye vakti yoktu. Kendini odadan dışarı attı.
Bir kaç adım ilerledikten sonra kendini duvara yapışmış bulan Lou,
lanet ederek arkasına döndü ve Niall'ı gördüğünde kahkahayı patlattı.
-Dostum sakin ol, seçilmek için geri kalanımızı öldürmeyi mi
planlıyorsun?
-Ah pardon Lou, Simon çağırdı!
-Görüş-
-Ben kaçtım! ve Niall çoktan gitmişti, Lou arkasından bakıp peki
diye fısıldadı.
-Daha sormamıştım ama peki diyorsan..
Şimdi ise Lou'nun karşısında dikilen dün gece ki çocuktu.. Tanrım neden ismini her seferinde
unut- diye düşünürken,
düşünceleri bölündü.
-Ben Harry unuttun mu ? -Unutmadın tabii dostum, ne haber ?
-Heyecanlı dedi ve sırıtarak yerinde duramayan minik bir çocuk gibi
bir ayağından diğerine yaylandı.
-Hırkan ben de kalmıştı, almak ister misin?
-Acelesi yok kalsın.
-Tamam, kahvaltı?
-Hadi gidelim.
Günün bütün gerilimini üstünden attığını hisseden Lou, sırıtarak
Harry'nin peşine takıldı ve kahvaltıya indiler.
-
Yaklaşan karanlığın gölgesinde bu kadar eğlenilmemesi gerektiğini
bilselerdi, belki de başlarına gelenlerden kurtulma şansları olurdu. Ama kimse
onları uyarmamıştı ve hiç şansları yoktu.
-
-Haaaaaarry! Tabağımın yarısına ne yaptın ?
-Hmmm..
Lou kahvelerini alıp gelene kadar kendi tabağını ve Lou'nin
tabağını mideye indiren Harry suçlu suçlu sırıtarak bakışlarını yere indirdi ve
aynı anda kahkahayı patlattılar.
Lou'da kendini koltuğa bıraktı ve bir eli Harry'nin dizinde, kahkahalarının
sesini kesmek için diğer eliyle ağzını kapatırken Harry de ona katılıyordu. Şapşal şey. Herkesten onun çok yediğini
söylediğini duymuştu ama hiç şahit olmamıştı. Su yeşili hareli halkalar buz
mavisi yuvarlaklarla buluştuğunda etraftaki sessizliği fark edip başlarını
yavaşça kaldırdılar. Herkesin onlara soru işareti dolu ifadelerle baktığını
fark ettiler. Tekrar gözleri buluştuğunda birbirlerine sessiz kelimelerle
susalım dediler. Ama bir kere gülmeye başladığında durmak kolay değildi! Lou
başını Harry'nin bacaklarına gömüp kıkırdarken, Harry kollarını onun omuzlarına
doladı. İkisi de gevşemiş, sarmaş dolaş haldeyken benliklerini saran
endişelerin yükünden kurtulmuşlardı.
-Neredeydin Lou, her yerde seni aradım!
Sesiyle irkilen Lou başını Harry'nin bacaklarından kaldırdı ve Stan'in
öfkeden kıpkırmızı suratını gördüğünde lanet eden eski ruh haline dönmesi fazla
vaktini almadı. Aksi bir sesle
-Nereye gitmiş olabilirim Stan ? Kahvaltıda olabileceğim, insanın
aklına gelebilecek son ihtimal tabii.
-Ben sizi yalnız bı-
-Otur, Harry. Katılmak ister misin Stan?
-Hayır, KALSIN.
Bu cevapla birlikte Louis memnuniyetle Harry'e döndü ve yediği
tabağını gidip doldurmasını söyledi.
Harry ortamdaki gerginliğin dağılmasından memnun, sırıtarak kalkıp
tabağı doldurmaya başladı.
Gün, öğlene kadar koşturmacayla akıp geçti. Lou odasında Harry de
bahçede oturmuş, bu sabahı düşünüyorlardı. Harry, Louis'nin neden en yakın
arkadaşına öyle davranıp ile onunla kaldığına bir anlam veremiyordu. Lou de bu
anlam verememe durumunda Harry ile birlikteydi.
O an neden Stan'e sinir olduğunu ve onu tersleyip göndermesinin
sebebini bulamıyordu.
İçten içe bu ilişkinin parçalandığını ve toparlanmaktan çok uzak
olduğunun farkındaydı ancak bunu inkar etmekten kendini alamıyor, içinden
toparlanacaklarını tekrar edip duruyordu.
Herkes için stresli bir öğlen de atlatılmıştı. Bu günler de
stressiz gün geçiremiyorlardı ve yarışmacılar arasında kavgalar almış başını
gidiyordu.
Karar anı için herkes sahneye çıkarken, Lou yanlış yaptığını ve
Stan'i hala sevdiğini düşünüyor, nerde olduğunu bulmaya çalışarak etrafa
bakınıyordu. Ah işte ordaydı, Stan'i gördüğünden gözleri parladı ve derin bir
nefes çekerek o tarafa döndü, bir adım atmak için yeltendiği sırada kolundan
çekilip arkaya döndürüldü. Lanet olsun Stan'i gözden kaçırmasına sebep
olacak!
Döndüğünde Harry'le yüz yüze geldiler ve bu gereğinden fazla
yakındı. Neredeyse burunları birbirine değecek gibiydi ve iki genç gözlerini
birbirinden ayıramıyor, büyülenmişçesine gözlerinin içine bakmaya devam ediyorlardı.
Harry'nin gözlerini kırpıştırması Lou'yi daldığı yeşil derinlikten uyandırdı.
Ona yarışmayla ve şansla ilgili bir şeyler söylüyordu. Lou ne dediğine kulak
veremezken gözlerini dudaklarını indirmişti ve bilinçsizce iç geçirmişti. Bir
anda Harry ona sarılınca Lou onun sözlerini bitirdiğini ve vedalaştığını
anladı, kollarını ona doladı. Ona sarıldığında garip bir mutluluk hissi uyandı
içinde, derinlerde. Buna çok kafa yormadı ve iki genç ayrılıp sahne sıralarına
göre dizildiler. Sona çok yakınlardı. Ya bu yarışma da kalıp hayallerini
gerçekleştireceklerdi yada önlerindeki 1 saat içinde bütün hayallerinin sonunu
göreceklerdi. Neyse ki arada gözleri buluşuyor ve kelimelere ihtiyaç duymadan
birbirlerine güç veriyorlardı. Lou, Stan'i tamamen unutmuştu. Bu Harry denen çocuk da nerden
çıkmıştı ve ona vurulmuş gibi davranarak ne yapı-
-Louis Tomlinson, sahneye!
Düşünceleri gür bir sesle bölünen Lou, hiçbir şey düşünmeden önce
Timon'un yüzüne baktı ve Timon başını sallayıp onu merdivenlere ittirince
sessizce yürümeye başladı.
-
İsimler okunuyordu, 1,2,5,8..
Herkes bekliyordu, isminin okunmasını ve bu ıstıraplı bekleyişten
kurtulmayı diliyordu. Louis yüzündeki gergin ifadeyle gözlerini Simon'a
dikmişti. Harry, elleriyle yüzünü kapatmış sessiz dualar ediyordu. Liam
kaşlarını çatmış, son kişinin okunmasını bekliyordu.
-Çok üzgünüm arkadaşlar, son seçilen kişi Stanley Lucas.
-Aman Tanrım! diye bağırdı Stan, bir adım öne çıktı. Louis'e
baktı. Louis'in gözlerinden süzülen yaşlara ve buna rağmen Stan için yüzünde
beliren gülümsemeye. Dudaklarını oynatarak "seni seviyorum" dedi
Stan.
Louis de sevdiğini söylemek istedi ama Stan önüne dönmüştü ve bir
daha o tarafa bakmadı.
Louis korkarak bakışlarını Harry'nin olduğu tarafa çevirdi. Tanrım! Harry dizlerine tutunmuş,
hıçkırıyordu. Louis'nin kendini Harry'nin yanında ve kollarını ona sararken
bulmadan önce son hissettiği şey kalbinin kırılmasıyla. İkisi de kazanamamıştı,
hayalleri paramparça yerlere saçılmıştı ama Louis ismi okunmadığında değil,
Harry'i öyle gördüğünde kalbinin kırıldığını hissetti.
Harry ise hıçkırıklarından başka ses duyamaz olmuşken, sıcacık
kolların ona dolandığı ve kulağına her şeyin iyi olacağını fısıldadığını
hissetti. Bu sesi tabi ki tanıyordu, aylardır peşinde gölge gibi dolaşıp
konuşmaya cesaret edemeyip duyamadığı, her zaman başkalarıyla eğlenirken
gördüğü, garip bir şekilde bu sabah kahvaltı yaptıkları ve onu mutlu eden
kahkahanın sahibiydi bu ses, bu kişi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder