28 Ocak 2013 Pazartesi

Feelings

Yeni bir bromance bulduğumda ben

ÖNCE













SONRA
giflere iyice bakınca











Demolition Lovers

Sevgili arkadaşım bir yazı yazdı

Words Are Meaningless 

diye ve ben kendimi cevap vermekten alıkoyamadım. Ama bir yorum için çok uzun oldu, bende kopyalayıp burda yazayım bari. Hem okuyup okumadığını anlarız değil mi :D


Hayır anlamıyorsuun.. Sözsüz olupta güzel olabilen şarkılar var, elbette var. Hatta milyonlarca var. O şarkılar zaten çok özel.
Ben hiçbir zaman sözleri güzel değilse şarkı kötüdür demedim ki.Zaten sözleri kötü olan şarkı yoktur Mira, eğer o sözler bana bir anlam ifade ediyorsa güzeldir. Görecelidir ve bana göre değişir. Güzel şarkı sözü de yoktur aynı zamanda, benim için çok anlam ifade eden, içimi okuyan sözler senin de anlam ifade edecek diye birşey yoktur çünkü.
Çok yaşadığımız bir sahne var hatta, en yakın örnek. Ben bir şarkıyı dinletirken sana heyecanla "baksana şurda ne diyoor" diyerek çeviririm orayı, içim içime sığmaz zıplarım falan. Biliyorsun o hallerimi, sevincimin dışarı fışkırdığı anları. Şarkıların içime sığmayışını. Keşke sende benim verdiğim tepkiyi versen o sözlere ama vermezsin çünkü o sözler seni ifade etmez. O sözler benim için özel, benim için anlamlı işte. Benim için güzel sözleri var, senin için yok.
Şöyle birşey de var; bir şarkıyı önce dinliyorsun, müziğini beğenerek dinliyorsun. İlk aşama müzik. Aynı senin dediğin gibi. Sonra sözlerine bakıyorsun, sözleri senin için anlamlıysa o şarkıyı çok seviyorsun ÇOK ÇOK seviyorsun çünkü "o müzikte" sözlere eşlik ederken sana dünyaları veriyor şarkı, söyleyemediğin sözleri sana en güzel müzikte söyletiyor, senin kuramadığın cümleleri anlatıyor direk şarkının sözleriyle. Ve eğer şarkının sözleri kötüyse de, yine seviyorsun şarkının müziğini, yine dinliyorsun. Çünkü bu sefer müzikle anlatıyor, anlatamadıklarını. Bu çok zor birşey zaten, müziğin senin içini okuması. Senin kalbini hızlandırması, sana bir sürü duygu tattırması. Bu yüzden sadece müziği de dünyalara bedel şarkılar var zaten. Müzik senin ağzından dökülmeyen, kapalı kalmış sözleri fısıldıyor sana. Hatta sana ifade ettiği anlamları düşünerek sözlerine eşlik ediyorsun, o anlamı sana müzik eninde sonunda çıkarıyor sözlerden.
Mesela James Blunt diye bir adam var, bilirsin. Sözlerini pek beğendiğim söylenemez. Bazı şarkılarını, basit buluyorum en yakın tabirle. Belki anlam ifade edenler vardır bilemem, ben sevmiyorum. Seven büyük kitlelerde de başta sözlerine sevmeyenler olduğuna inanıyorum. Ama neden dinliyor o insanlar en başta ? Müzik güzel, adamın sesi güzel denebilir. Ama müzik çok güzel. Sonra sözlerini de dinliyorsun, müzikle anlamlı geliyor en anlamsız sözler bile, işte bu yüzden. (Şu yazdığımı, yazarken dinleyeyim bari diyerek açtığım şarkı da bile yaşadım ya, ne diyim..)
Yani muzik cok onemli, zaten onun guzel olmasi yetiyor. Ama sozlerine de bakiliyor ki, sarki mukemmel olsun. Thats all i say.

Sonlara doğru, aynı şeylerden mi bahsettin, sen de bunu mu kastediyorsun bilmiyorum. Öyle işte. Umarım anlamışsındır beni.

Bu şarkıyı seveceğim ilk 2 saniyesinden belliydi. Duyuyor musunuz onun sesini ?
Gözlerimi dolduran derin sesini ?

26 Ocak 2013 Cumartesi

Way out in the water see it swimming

Bir blog yazısı okuyup şöyle bir yorum yaptım;


Zorunlu olduğumuz, bizden hep çalan, çalmaya devam eden şu eğitimin bittiği günü bekliyorum, özgür olmayı. Ama ta ki biz gidip özgürlüğümüzü alana kadar geleceği yok.
Birşeyler yapmakta kenarı olmayan ben nehirden çıkmaya çalışmak gibi.

Sonra herşeyin bunun hakkında olduğunu anladım. Aslında başlarda eğitimin amacı bu değildi bence. Zamanla öyle bir hale geldi ki, bu sistem içinde o kadar acımasızca harmanlandı ki, gelinen noktayı görmek için başımızı kenarı olmayan nehirden çıkarınca, kafamıza tekmeyi yiyoruz.
Hatta tekme bile yemiyoruz, umursanmıyoruz. Çünkü asla çıkış yolu bulamayacak zavallılar olduğumuzun onlarda farkında. Başımızı çıkardığımızda da kör olacağımızı ve hala hiçbir şey görmeyeceğimizin o kadar farkındalar ki.
Gözümüze sokup dalga geçmeleri tam bir eğlence. Hepimiz eğleniyoruz bununla değil mi dostum ?
All day all night party, değil mi dostum ?

Bu şarkı nasıl da yakışır bu yazıya.

25 Ocak 2013 Cuma

don't be

It's okay. Don't be sad.
Cause it hurts more than you can even imagine.

24 Ocak 2013 Perşembe

Mim iyidir

. Şu an olsa çok sevinirim.
   Biraz önce kapandığını yada özelleştirildiğini farkettiğim bloga ulaşabilirsem çoook sevinirim.

. Şimdi orada olmak vardı.
   Larry'nin yanında olmak vardı.

. Nerde o eski günler.
   Nerde o eski günler dediğim bir gün, yok. Şuandan gayet memnunum.

 . Neleri özlüyorum.
  Birilerini, her zaman birilerini, çok..

. Çok severim.
Bir fandom takipçisi olup, shiplemeyi, fflerini okumayı, onlar hakkında araştırıp paylaşıp, diğer fanlarla iletişime geçmeyi, sosyalleşmeyi.

. Nefret ederim.
Değişikliklerden, sürekli değişen insanlar, huylar, davranışlar..

. Bugünlerde çok fazla dinledim.
1D, Kansas, Adam Lambert

. Şimdiki ruh halim.
Araştırmacı diyebilirim ıhm sabahtan beri internette birşeylerle ilgileniyorum falan.


Mim için bebeğime teşekkürleeer! 

Fear

"Kelimeler, anlamanın yoludur. Ve kelimelere kulak verenler için gerçeğin ifade edilmesidir. Ve gerçek şu ki bu ülkeyle ilgili korkunç bir durum söz konusudur, öyle değil mi? Kötülük ve adaletsizlik, tahammülsüzlük ve baskı. Ve bir zamanlar uygun gördüğünüz yerde, karşı çıkma, düşünme ve konuşma özgürlüğünüz varken, şimdiyse karşınızda topluma uyum sağlamanızı ve boyun eğmenizi zorunlu kılan sansür ve güvenlik sistemleri var. 
Bu nasıl oldu? Suçlu kim? Elbette, başkalarına oranla daha suçlu olanlar var ve bundan sorumlu tutulacaklar; ama yine de doğruyu söylemek gerekirse gerçek suçluyu arıyorsanız, aynaya bakmanızı öneririm. 

Halk devletten korkmamalı. Devlet halktan korkmalı."


21 Ocak 2013 Pazartesi

Labels

O kadar yorgunum ki, saatlerdir bornozla yatagimda uzaniyorum.
Bazen hayat bana cok fazla geliyor.
Butun bu sorumluluklar, stres. Herkesi hos tutma cabasi ancak buna karsilik gelen tek seyin memnuniyetsizlik olusu.
Bazen yukseklerde ucup kahkahalarla parlarken, diger yandan gorunmez karanligin dibine dogru tirmanislar.
Asla, asla oyle birini bulamayacagim.
I guess I'll die alone.
Regrets and mistakes.

Ayrica arkadaslar bir kim oldugumuzdan utanmasak topluca, birsey deneyecegim.
Insanlar utaniyor, ezilip buzuluyorlar ya KENDI karakterleri hakkinda...
Bir utanma, bir gurur duy. Dik dur, gogsunu one cikar ve kim oldugunu, ne oldugunu soyle.
Cunku kimse seni secmedigin birsey iin yargilayamaz, buna kimsenin hakki yok.

Once kendimiz kurallar koyuyoruz, etiketler olusturup herseye siniflandirip ona gore muamele edebilecegimizi zannediyoruz. Sonra o kurallar bizi yonetmeye basliyor.
Farkinda bile degilsin tatlim, o kadar kor ve aptalsin ki.



20 Ocak 2013 Pazar

crackle time



28 eylül 2012 cuma günü 4ten sonra, Ecem. Starbucksta sırada.
Ağlamaya başladı, yaşlar akıyordu ve seni seviyorum merry, neden fene geçtin, seni çok seviyorum lütfen geri gel neden fene geçtin seni çok seviyorum diye sayıkladı.
O kadar mutluydum ki, unutamıyorum.
Onu o kadar çok seviyorum hatta duygularını sadece sarhoşken ve çok üzgünken açabilmesini bile seviyorum.
Ağlayışını, gözlerindeki yaşları ve onu seviyorum, neden gittin deyişini çok seviyorum.
Onu o kadar seviyorum ki hayatımdan hiç çıkmasın istiyorum.
Seni seviyorum merry.
Seni çok seviyorum.

Bu yazı uzun süredir, yani o günden beri taslaklarımda duruyordu.
Anı olarak bazen birşeyler kaydediyorum taslaklara, yayınlamak amaçlı değil de kayıt amaçlı.
Ama neden yayınlamıyorum ki, merryi hala çok seviyorum.
Saklamamı gerektirecek birşey de yok.
Sadece aramızdaki ilişkinin çatırdadığını düşündüğüm bu zamanlarda, onu böyle hatırlamak istiyorum.
O yüzden de yayınlıyorum. Öyle yani. Kendime açıklama kısmı mı oldu burası nedir.

don't you worry child ?

There was a time, you were mine we were ripped apart.
There was a time.
And my father said don't you worry don't you worry child ?
And a happy home.
Those days are gone.
I hear the song from the..

Yine bir şarkıyı birbirine sokuşuma tanık oluyorsunuz okuyucularım :)
Seviyorum işte napayım.

Kendimi tam boşlukta hissettiğim bir haftasonundayız, yapacak birşeyler bulamadım resmen.
Son bir aydır o kadar ders çalışmaya odaklı yaşadım ki, ders çalışmam gerekmediğinde so now what diye kaldım.
Can sıkıcı bir durum. Evdeyken, kitap okuyamıyorum.
Okuldayken hiç okuyamıyorum. Ben napıyorum ?
Çok uzaktayım.
Aklımdan, vücudumdan.


To world, to you.
Kılıf yüzünden pembeye boyanan elime hahahah, no.

And don't you worry child, for you, for me, for the whole world spinning around ?

19 Ocak 2013 Cumartesi

Killed me with no word




And as you ripped it all apart 
That when I turned to watch you. 
And as the light with you in dark 
I saw you turn to shadow 



Like broken pieces.

Şimdi bir şarkı açtım ve onun bana verdiği ilhamla geliyorum.

Çünkü Helene yine benim hakkımda farkında olmadan yaptığım birşey farketti, bende bu sefer farkında olarak yapacağım.
Telefonuma yazdığım birşeyi düzelterek koyacağım önce.
Yüksek sesli olunca müzik işe yaramadı sanırım, gelmediler.
Kelimeler.



The broken pieces 
I hold these pieces of me 

The broken pieces 

I hold these pieces 






AND I'M LOSING YOU ?
Peki bu nasıl hissettiriyor biliyor musun ? Like I'm dying inside and nobody knows.
Just burning inside, just living with that pain.
Noone can even feel it BUT I can feel it deep inside.
Its so deep even I can't touch it or take it from there and throw it away.
It's a broken piece, it can cut me down and kill me now but I doesn't.
Beause it wants me alive, kill me alive.
Do you see ? Do you see what you've done to me ?
Do feel the piece inside me ? You don't, do you?
Cause now it's just past, all our memories past away.
Gone but not forever cause I know it will be here soon and kill me once again.







And as you ripped it all apart 

That when I turned to watch you. 

And as the light with you in dark 

I saw you turn to shadow 


Ve bu yazıyı açıklayamam bile.
Çünkü geldiler.
Dumanın arasında süzülen kelimeler.
Aslında hep ordalar, olacaklar ama onları kendime çekmem bazen çok zor.
O parçayı söküp atmak bazen çok zor.
Bazen o kadar kolay ki, bazen o kadar invisible ki orda olduğunu unutabiliyorum.
Sadece o anlar güzel zaten.
And I'm losing this and I'm losing you.





It's too late now 
To stop the process 

This was your choice 

You let it in 

This double life you lead 

Is eating you up from within 

A thousand shards of glass 

You pushed beneath my skin 

Left me lying there to bleed

14 Ocak 2013 Pazartesi

It's all burning in my head



Yazacak birşeyim yok aslında. Dedim ya, günlüğe yazınca buraya kalmıyor.
Ona da düzgün birşey yazıyor sayılmam ama.

Şimdi kime sorsam, müzik benim için çok önemli vs vs zırvalar.
Ama nedense gerçekçi gelmiyor bana. İnanmıyorum onlara, itiraf etmek gerekirse küçümseyen gözlerle bile bakıyorum. Çünkü belli, hissetmedikleri her hallerinden belli. Bilmiyorum.
Sanki herkesin yapmaması gereken birşeymiş gibi bu, özel birşey.
Ama insanların en çok yaptığı şey aynı zamanda. Özel olmasını istiyorum.
Özel olanların sahip olmasını istiyorum.
Herkes herşeye sahip olmamalı. Onu elinde hurdaya çevirecekse, sahip olmamalı.

Hissedenler de var tabii. Helene var mesela.
Zaten onun iyi olmadığı yada beğenmediğim bir özelliğini bulabilen varsa söylesin, ben bulamıyorum.
Bir insan nasıl olması gerekiyorsa, o aynen öyle.
Kime ihtiyacın varsa, işte H, o kişi. Neye ihtiyacın varsa sana verebilecek tek insan.


Birşeyler olacak gibi hissediyorum. Üstümde çok büyük bir yük var. Sıkıntı var.


Bu gece, üstüme karanlık uzanmış, temiz havayı kovalıyor, uzaklaştırıyor.
İçime çekiyorum havayı, ciğerlerime zift doluyor, duruyor.
Sonra bir ağrı var. Önce sanıyorum ki kalbim. Sonra çok derinlerde hissediyorum.
Her bir yanım, nefes almaya çalışırken ziftler arasında, saçlarım uçuşuyor soğuk gecenin kollarında.
Başımı göğe kaldırıyorum ama onlar yerinde yoklar.
Üstümden başımdan karanlık dumanlar süzülüyor ama yanmıyorum, yakmıyorlar.
Küller birbirinden ayrılıp gecenin soğuğuna kavuştuğunda, ben de yok oluyorum.
Azıcık ve biraz daha.
Bir daha asla bir araya gelmeyecek küller gibiyim.
Dünyanın bir diğer ucunda, sen dünyanın bu ucunda.
Sonra birden içime hayat doluyor, tanıdık bir his mi bu ?
Nefes borumdan içeri süzülen küller mi hayat mı, yoksa onun gözlerinin zift karanlığı mı ben de bilmiyorum.
Sonra başımda katlanılmaz bir ağrıyla uyanıyorum.
Başımı uzatıyorum ve tek gördüğüm göğe yükselen dumanlar yine.
O dumanlar sen misin yok olan benliğim mi düşünüyorum, düşünüyorum.
Sonra sözcükler uçup gidiyor aklımdan, sen hariç.
Sen kalıyorsun, kalıyorsun. Ta ki ben son nefesimi verene dek.


Ve derin bir nefesle kapatıyorum gözlerimi. Göğün yokluğuna, süzülen dumanlara ve zift kadar karanlık gözlere kapatıyorum gözümü, inancımı.
İnancımın tükendiği yerde, ellerin tutuyor beni boynumdan. Dumanların arasındayız yine.
Ama ciğerlerime dolmuyorlar, gözeneklerimi siyahla boyamıyorlar.
Sadece etrafımızda dönüp bize hoşçakal diyorlar.

Tam bitireyim derken, ellerim kontrolümü kırıp yazmaya devam ediyorlar.
Dumanlar durmadan süzülüyorlar, süzülüyorlar.
Beni de alıp götürüyorlar. Ben dumanım, duman ben.
Biz dumanız, sarmaş dolaş ama duman. Tek parçayız, duman tek parça.
Aramıza giriyor, ikimizi sarıyor, etrafımızda dönüyor, tılsımlı.
Bağlıyor bizi, sıkı. Ama kopmaya hazır.
Ama kopmaya yakın.
İtiyoruz birbirimizi, çığlıklar duyuluyor uzaktan, yaklaşıyor, yaklaşıyor.
İçimizde çığlıklar kopuyor sadece ve kimse duymuyor.
Kopup gidiyor göğe çığlıklarda, onlar da duman.
Duman onları da son kez içine çekiyor, sömürüyor geriye sadece hüzünlü mırıltılar kalana dek
Sömürüyor ve kimse duymuyor, kimse yardıma gelmiyor.
Bağırıyor birbirimize, görmeden uzatıyoruz ellerimizi.
Duman geliyor yine parçalara ayırıyor bizi, bütününe katıyor bizi.


Ufacık bir fısıltı duyuyorum, içimden geliyor bu fısıltı. Fısıltılar olup kaplıyorlar evrenimi.
Yok oluyorum, süzülüyorum göğe doğru mu dibe doğru mu bilmiyorum.
Burda ne dip var ne gök. Ben varım. o var. Duman.
Biz ve bizi alıp götüren ve bizi sömürüp son damlasına kadar içen ve kana kana ve en değerliymiş gibi içen;
Duman.



13 Ocak 2013 Pazar

Tears all fall the same



Gittiğimiz her yerde güneşi arıyoruz.
Her zaman koşuyoruz.

Dünya, bazılarının kimliğini kabullenmemekte çok ısrarcı.
Biz kabullenildiğimiz için, biz aynı olduğumuz için anlamıyoruz.
Farklı olanlar, değerli olanlarsa kabul edilmiyor.

Bazı ülkeler kendilerini gelişmiş ülke diyorlar, hatta bütün dünya onlara gelişmiş ülke diyor ya.
Ağzımla gülmüyorum. Sizi gelişmiş ülkelerin maşaları.
Geliştiğini sanıp dibe batmış ülkeler.


We can't change


Set them free.


I said maybe, youre gonna be the one that saves me.
And after all youre my wonderwall.

I think I fell in love again ! I cant even handle his voice.
His voice keeps getting bigger in my chest, in my heart.
So maybe he is the one who's gonna save me. And after all, his H's wonderwall.

Bu yazıya da dün başladım mesela,hala burdayım.
Günlük tutmaya başladım, hep düzenli yapmak isteyip yapamadığım birşey.
Ama oraya yazınca da, buraya yazasım gelmiyor.
Burasını günlük gibi tutsam, hiç özel bir yer değil, hiç.

Sonra Larry.... 1 saat 20 dk ekrana kitlenip Larry beklemek, en fazla 5 tane yakalamak ama şuan mutlulukla gülümsemek.
Niye bilmiyorum, bana enerji veren birşey bu.
Hoşuma gidiyor bir amaç uğruna çaba harcamak.
Sürekli onun için uğraşmak.
O yüzden hayatım belirlenen amaçların dönemlerinden oluşuyor zaten.
Keyfim kaçınca arada bir sessizlik, hissizlik.
Sonra yeni bir uğraş, mutluluktan zıplamalar, kalbinin teklemesi, heyecandan kızarmalar.
İşte bu da ben, ne bileyim.
Bana iyi mi geliyor, daha mı kötü yapıyor bilmem.
Siz bilir misiniz ?


Baskalarinin dusuncelerini umursamadan, kendi dusunceni olusturup onu savunmak cok guzel birsey.
Son donemde bazi inanclar, kesifler falan sizde sahit oldunuz.

Love is love. Love is equal. That's something I believe deeply mesela.

Bu 2013'ün ilk yazısı bu arada.
Ben 2013 güzel olacak sanıyordum o kadar sevindiniz, kutladınız o yeaaa.
Ama başladığından beri ben bir sınavdan diğerine sürünüyorum.
Durum budur..

Senin hangi albümden olduğunu bir türlü bulamadım, single gibi birşeysin sanırım.
Ama nasıl bu kadar güzelsin ?
Duvarlar üstüme üstüme geliyor, düşünemiyorum sadece hissediyorum bu şarkıyı.
Tanımlamamın güzelliği tartışılmaz tabii ama..