2 Mayıs 2013 Perşembe

ydcau

Can’t you see these skies are breaking?


Ses bir-ki.
Merhaba sevgili okurlar, değerli izleyiciler. (Komik olmaya çalışıyor.)
Blogumda uzun zamandır esen, ne olduğu belli olmayan, anlamlandıramadığım ve adlandıramadığım bir hüzün fırtınası var evet ama burda bunu bitiriyorum ve eski yazılarımı geri dönüyorum demeyeceğim tabi kii.
Diyemem ki. Benim blogumun adı; ışığı hayal ediyorum.
Ben, ışığı hayal ediyorum.
Ben, karanlıktayım.
Ben, karanlığım.
Çünkü ben bu karanlığı hakediyorum.
Sadece karanlık beni tamamlayabiliyor,  beni parçalayan onca şeyin aksine.
Karanlığı dolduruyorum parçalanmış ve oluk oluk kan akan yaralarıma, dudaklarıma.
Karanlığı söylüyorum, ona buna hepsine.
Karanlığın şarkısı oluyorum ben, duyulan keman sesleriyle.
Ben bütün yolları mezarlığa çıkmış bir yolcuyum, kemik torbalarına doldurmuşum çantama.
Ama durun durun hayır, ben eski yazılarını çok özleyen bir yolcuyum!
Bu yola girmeden yazdığım normal yazıları özleyen yolcu, acı çekmeyen yazıları özleyen.
Honey'le aylar aylar önce tartıştığımız şeyler vardı, yine karamsarlığım hakkında.
Belki de ben ışığı aramıyorum.
Hayır hayır ben ışığı gördüğüm yerde arkamı dönüp kaçıyorum.

Her neyse normal yazacağım ben sevgili okuyan, sakinim ben.
Diyorum ki ben, yarın geometri sınavım var ve bu sınav aynı zamanda bir hafta ertelendiği için oh ne güzel ne güzel çok çalışacağım dediğim sınavın ta kendisi oluyor.
Çalıştım mı ? Elbette çalışmadım. Ben böyle bir öğrenci değildim biliyor musun Lucius, ben eskiden kendime ayak uydururdum. Artık sadece uyumak geçiyor içimden, beni her zaman kolları arasına alan tek şeye sığınmak geliyor sadece, içine çekilip kaybolmak. Biliyor musun Lucius kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum.
Sanki bütün yaz boyunca sınava çalışmam gerekecek ve yaz bittiğinde bütün bir sene durmadan çalışmamın gerekeceği daha da berbat bir süreç başlayacak Önümdeki 2 yıl gibi bir süreci sanki kendime değil, sınava adayacakmışım gibi hissediyorum ve bu duyguyla nefes alamıyorum işte ben bazen. Koltukta otururken kendimi kötü hissediyorum, şuan bunu yazarken de. Sanki bunları yapmamalıymışım gibi. Sanki ben yaşamamalıymışım gibi.

Sonra keşke dergi, karikatür ve gazete okumadığımı daha önce farkedebilseydim. Daha yeni başlamış 1 yıllık saçma sapan bir dergi aboneliğim var ve tek sayfasını okumuyorum. 2-3 üç yıldır birikmiş karikatür gazetelerim var, en fazla 10unun son sayfası dışında okumadım. 100lerce okunmamış kitabım var ve ben bugün onlara bir yenisini daha ekledim.
Sanki amacım bunları okumak değildi alırken, hiç birini okumak değildi. Sadece aldım anlatabiliyor muyum, tüketimin kölesi bir robot oldum ve düşünmeden bana neyi yapmam söyleniyorsa onu yaptım.
Bazen hiçbir şey anlam ifade etmiyor. Ve ben çöldeki adam olmak istiyorum. Styx'in dediği gibi. Ama ben hissetmiyorum. İstiyorum. Ne acı bir fark. Hissetmemiz gerekirken, istediğimiz şeyler neden bu kadar fazla?
Hayat gayelerimiz ve hırslarımız ne kadar saçma, farkında mıyız?
İstediklerimizi ne kadarını gerçekten istiyor ve ne kadarını diğer insanların gözündeki değerimiz ve statümüz için istiyoruz farkında mıyız?
Ben değilim.
Bir şeyler olmaya çalışmak bazen yetmiyor.
Bazen sadece sen o kişi değilsin ve olduğun kişiyi kabullenmek zorundasın.
Bazen asla yeterli değilsin ve olamayacaksın da.
Bazen sen kenarı olmayan nehirde boğulan bir kız çocuğusun ve sana uzanan eller görüyorsun, seni daha da dibe itmek için uzanan eller bunlar.

Yani biri de çıkıp demiyor ki "Kardeş sen napıyorsun, ne saçmaladın yine buraya? Bunlar nasıl konu geçişleri.. Sen üzgün müsün yoksa kapitalizme mi saydırıyorsun?".
Çünkü verecek cevabım yok. Hiç olmadı.

Ama zihnimiz çok ilginç bir yer. Bugün arkadaşlarımla bir konuşma üzerine zihnimden geçenlere dikkat ettim demin koltukta sıcaktan dayanamayıp üstümde ne varsa yerlere atmış uzanırken. O görüntülerin hepsini çizmek istedim. Ben eğer güzel çizebilseydim; belki burda kelimelerle boğuşmak yerine öyle aldatırdım kendimi.
Anlatırım yerine yanlışlıkla aldatırım yazdım ama bazen kelimeler onları silmenize izin vermiyorlar, geliyorlar ve benim yerim burası, bu cümlede durmalıyım diyorlar değil mi?

Ve biz insanlar, kendi kendimizin ağzına sıçmayı çok güzel başarıyoruz, her defasında. İstediğimizi sandığımız şeyin peşinden koşarken diğer her şeyi iterek uzaklaştırıyoruz ve sonra mutsuz oluyoruz. Biz sadece kendimizi kandırıyoruz. Her defasında bu sefer tamam, istediğimi aldım ve sonsuza kadar bununla yaşamalıyım diyoruz ve sonra elimizle ittiğimiz şeylerin acısını derinlerde çekerken, perişan halimizi soğuk bakışlarla izliyoruz. Bir damla göz yaşı süzülmüyor hayır, sökülmüyor damlalar karanlık gözlerden, sert bakışlar karşılıyor çaresiz yakarışları. Ve hayır biz asla haketmiyoruz hiçbirini, biz bir çukurda ölüme terkedilmeli ve kafa derimize tırnaklarımızı geçirerek çığlık çığlığa can vermeyi hakediyoruz. Biz, cehennemi hakediyoruz.
Ben de hakettiğim acıyı istiyorum sadece.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Burda kapitalizme saydiran kizdan cok daha fazlasi var bu sefer.
Sen ama ne guzel saydiriyosun bi seylere.. Demek zihnini dinledin, o uyumadan saniyeler oncesini de tutmayi dene, kesinlikle harika bir yer orasi ve o zaman icin buyuk bir huzurla ve basardim hissiyle dolacak. Sana soz veriyorum, cidden buyuk bir sey basarmis olacaksin.. Cunku bence bir seyler basarmak yahut uretmek en cok yazdigin ve biseyler dusundugun zaman anlamli. Okudugun kitabi dusundugun, tum hayatin boyunca onunla yasayabilecegin bir cumle temasi buldugunda, killi bi kayip oldugunda :) ve sevdiginde bi seyleri.

Ve devami da olabilirdi ama ikinci kere olunca olmuyor.

Guzel yazi:) ama eskisi gibi yazmak zorunda degilsin kiii. Sonucta dedigin gibi dreaming light ve harika boyle. Ben nasil cigkofte tarifi yapamiyosam.. Sen de aynen oyle. :)

Iyi geceler