14 Ocak 2013 Pazartesi

It's all burning in my head



Yazacak birşeyim yok aslında. Dedim ya, günlüğe yazınca buraya kalmıyor.
Ona da düzgün birşey yazıyor sayılmam ama.

Şimdi kime sorsam, müzik benim için çok önemli vs vs zırvalar.
Ama nedense gerçekçi gelmiyor bana. İnanmıyorum onlara, itiraf etmek gerekirse küçümseyen gözlerle bile bakıyorum. Çünkü belli, hissetmedikleri her hallerinden belli. Bilmiyorum.
Sanki herkesin yapmaması gereken birşeymiş gibi bu, özel birşey.
Ama insanların en çok yaptığı şey aynı zamanda. Özel olmasını istiyorum.
Özel olanların sahip olmasını istiyorum.
Herkes herşeye sahip olmamalı. Onu elinde hurdaya çevirecekse, sahip olmamalı.

Hissedenler de var tabii. Helene var mesela.
Zaten onun iyi olmadığı yada beğenmediğim bir özelliğini bulabilen varsa söylesin, ben bulamıyorum.
Bir insan nasıl olması gerekiyorsa, o aynen öyle.
Kime ihtiyacın varsa, işte H, o kişi. Neye ihtiyacın varsa sana verebilecek tek insan.


Birşeyler olacak gibi hissediyorum. Üstümde çok büyük bir yük var. Sıkıntı var.


Bu gece, üstüme karanlık uzanmış, temiz havayı kovalıyor, uzaklaştırıyor.
İçime çekiyorum havayı, ciğerlerime zift doluyor, duruyor.
Sonra bir ağrı var. Önce sanıyorum ki kalbim. Sonra çok derinlerde hissediyorum.
Her bir yanım, nefes almaya çalışırken ziftler arasında, saçlarım uçuşuyor soğuk gecenin kollarında.
Başımı göğe kaldırıyorum ama onlar yerinde yoklar.
Üstümden başımdan karanlık dumanlar süzülüyor ama yanmıyorum, yakmıyorlar.
Küller birbirinden ayrılıp gecenin soğuğuna kavuştuğunda, ben de yok oluyorum.
Azıcık ve biraz daha.
Bir daha asla bir araya gelmeyecek küller gibiyim.
Dünyanın bir diğer ucunda, sen dünyanın bu ucunda.
Sonra birden içime hayat doluyor, tanıdık bir his mi bu ?
Nefes borumdan içeri süzülen küller mi hayat mı, yoksa onun gözlerinin zift karanlığı mı ben de bilmiyorum.
Sonra başımda katlanılmaz bir ağrıyla uyanıyorum.
Başımı uzatıyorum ve tek gördüğüm göğe yükselen dumanlar yine.
O dumanlar sen misin yok olan benliğim mi düşünüyorum, düşünüyorum.
Sonra sözcükler uçup gidiyor aklımdan, sen hariç.
Sen kalıyorsun, kalıyorsun. Ta ki ben son nefesimi verene dek.


Ve derin bir nefesle kapatıyorum gözlerimi. Göğün yokluğuna, süzülen dumanlara ve zift kadar karanlık gözlere kapatıyorum gözümü, inancımı.
İnancımın tükendiği yerde, ellerin tutuyor beni boynumdan. Dumanların arasındayız yine.
Ama ciğerlerime dolmuyorlar, gözeneklerimi siyahla boyamıyorlar.
Sadece etrafımızda dönüp bize hoşçakal diyorlar.

Tam bitireyim derken, ellerim kontrolümü kırıp yazmaya devam ediyorlar.
Dumanlar durmadan süzülüyorlar, süzülüyorlar.
Beni de alıp götürüyorlar. Ben dumanım, duman ben.
Biz dumanız, sarmaş dolaş ama duman. Tek parçayız, duman tek parça.
Aramıza giriyor, ikimizi sarıyor, etrafımızda dönüyor, tılsımlı.
Bağlıyor bizi, sıkı. Ama kopmaya hazır.
Ama kopmaya yakın.
İtiyoruz birbirimizi, çığlıklar duyuluyor uzaktan, yaklaşıyor, yaklaşıyor.
İçimizde çığlıklar kopuyor sadece ve kimse duymuyor.
Kopup gidiyor göğe çığlıklarda, onlar da duman.
Duman onları da son kez içine çekiyor, sömürüyor geriye sadece hüzünlü mırıltılar kalana dek
Sömürüyor ve kimse duymuyor, kimse yardıma gelmiyor.
Bağırıyor birbirimize, görmeden uzatıyoruz ellerimizi.
Duman geliyor yine parçalara ayırıyor bizi, bütününe katıyor bizi.


Ufacık bir fısıltı duyuyorum, içimden geliyor bu fısıltı. Fısıltılar olup kaplıyorlar evrenimi.
Yok oluyorum, süzülüyorum göğe doğru mu dibe doğru mu bilmiyorum.
Burda ne dip var ne gök. Ben varım. o var. Duman.
Biz ve bizi alıp götüren ve bizi sömürüp son damlasına kadar içen ve kana kana ve en değerliymiş gibi içen;
Duman.



5 yorum:

Emilia dedi ki...

bir sigara yakasım geldi.
fotoğraflara(fotoğraf da sayılmazlar ama) bayıldım bir de.

Adsız dedi ki...

Bebeğim bu yazıya resmen bayıldım, biliyosun. Hatta kıskandım bile!
Nasıl beğendiğimi anlatamam bile. Öyle insanı uçuran bir şey olmuş ki okurken uçuyormuşsun gibi, güzel olduğunu biliyosun ama anlamını bilmiyosun o şeyin. Belki de uçmuşsundur sen diyorum, öyle yazmışsındır.
Sadece uçabilenler yazabilir böyle şeyler
ve o şeyleri sadece uçabilenler anlar.
Birgün ben de uçmanın zevkini tattığım ve artık bir şekilde tanımlamam gereken şeyler gördüğümde ve sebepsiz yere mutluluk delilik ve bir de hüzünlü şeyler hissettiğimde
uçabildiğimde birgün
Seni anlayacağım Nesliit.

in flames dedi ki...

Teşekkür ettim bende :)

in flames dedi ki...

Sen anlamadığın ama seni uçuran şeyleri çok seviyorsun. Mesela Jack, gerçi onu anlıyor da olabilirsin hatta anlıyorsundur ama yazışındaki uçuruştan bahsediyorum. Senin öyle tanımladığım şeyler yazmak nasıl biliyor musun? Like heaven bebeğim. Ve ben bu yorumu okurken yine o uçanların arasına katıldığım, aslında senin o uçanların en tepesinde olduğun gerçeğini ne yapacağız Miracığım ?

Adsız dedi ki...

Sen de işte -tamamen kendin olarak, sadece sen olarak- bazı zamanlar öyle çok buraya yazdıkların -ve özellikle özel olan bazıları gibi o yazılarının- gibi anlamadığım ve beni uçuran şeylerden oluyorsun ki. Anlatmayı denemek bile istemiyorum, yazarak belki'ydi , konuşarak zaten imkansız ama bilirsin bazı şeyler yazılmıyor bile. Sadece hissediyorsun ve öyle kalıyor, kendin bile anlamıyorsun ne olduğunu filan. Mesela'n öyle güzel ve doğru ki bu arada :)) Ve sadece yazıyor olman böyle tanımlanmak için yeter, çünkü senin bir tarzın var bilirsin, o benim keşfettiğim, yazarken yaptığın. Farkında olmadan. İşte sadece o bile güzel. Ve ve ve o en tepelerden öpücükler bebeğim.. :)