29 Mart 2013 Cuma

push

Dil anlatım hocamız okula ilk geldiği zaman öğrencileri tanımak amaçlı, onlardan ilgi alanlarıyla ilgili sunumlar yapmalarını istiyordu ve buna göre not veriyordu. Ben sunumlardan asla yapmadım, belki de tek yapmayan benimdir bütün okulda. Belki de değilimdir. Çünkü ne anlatmam gerektiğini bilemedim. Beni tanımladığını söyleyebileceğim şeyin ne olduğunu çıkıp oraya anlatamazdım. Çünkü hiç bir zaman kendime o kadar değer vermedim. Benim ilgi alanım hep başkaları oldu. Başkalarının mutlulukları ve gülümsemeleriydi benim ilgi alanım. Başkasının kahkahasının sesiydi beni iyi hissettiren, başkasından bana gelen sıcaklık dalgalara. Bana bakıp gülümseyerek parlayan gözlerdi benim ilgi alanım. Peki bu tahtaya çıkıp nasıl anlatılırdı ki ?
Belki de bendim o gözlerden yansıyan parlarlık çoğu zaman ve içimden taşan duygularımdı.
Duygularımı içimde tutmayı asla öğrenemiyorum. İnsanların yöntemleri var. Mesela birini istiyorlarsa bunu bazı yollardan çözerler ve karşıdaki anlamaz bile. Ama bu ikiyüzlülüğün başka bir tanımı benim sözlüğümde. Bu, o kişinin seçim hakkını elin almak. Bu, kendi kendini kandırmak. Ben de her zaman ne hissettiysem yüzlerine bakıp söyledim. Evet beni çoğu zaman mutlu etmedi ama en azından kendimi hiç aldatmadım. Belki mutlu olmadım ve o kişi beni hiç sevmedi, asla da sevmeyecek ama yapsaydım, ben de kendimden nefret ederdim ve bu dünyadaki herkesin benden nefret etmesinden kötü.
Sanki kendimden nefret etmiyormuşum gibi. İnsanın hiç kendine katlanamadığı olur mu ? Kendi yüzüne sen gerizekalısın, aptalsın ve sen bunları haketmiyorsun. Sen ölmeyi de haketmiyorsun. Sen bu lanet dünyada yaşamaya mahkum edilmiş ve kendine maruz kalmış, özgürlüğe maruz kalmış birisin dediğiniz oluyor mu hiç ?
Her zaman kendinizi hayal kırıklığına uğratıyor musunuz ? Çünkü bu diğer insanları hayal kırıklığına uğratmaktan daha kötü. Onlar, bunu atlatabiliyorlar ama sen asla atlatamıyorsun.
Ne diyordum ben, diyordum ki ben o ilgi alanını bulamadım ama en sevdiğim şeyi buldum sanırım. Yine anlatamayacağım şeyler, hep anlatamadıklarım ve anlamayanlar.
Diyordum ki Lucius, kelimeler. Cümleler. Sanırım ben onlara aşığım. Ne olduğu önemli değil, sadece güzel cümleler okumayı seviyorum. Anlamadan seviyorum, ruhuma işleyerek seviyorum.
Dönem dönem internetten takip edip sevdiğim insanlar oluyor ve sonunda onların bile ortak noktalarını buldum. Oysa sadece sitelerde karşıma çıkan random insanları sevdiğimi sanıyordum. Ama tabi kii, onların hepsi yazardı. Ve ben bir grubu severken bile onu okumayı sevdim. Müzik zaten çok ayrı bir konu ama grupları okumak çok çok ayrı şeyler. Tokio Hotel'i okudum ben, One Direction'ı, dinlemedim ki.

Hiç yorum yok: