26 Eylül 2013 Perşembe

Sen, senin adın, ellerin, gözlerin, duan, dudakların. İçimdeki karanlığı yeniden kanattın


Bazı bazı, bazı blogların kaldırılmasını kaldıramıyorum. Biliyorum, acı veriyor diye kaldırıyorsunuz. Orda durması canlandırıyor bütün o karanlık, saklanmak istediğiniz bulutları. Ya da ben öyle tahmin ediyorum sadece, umursamadan çekip gidebiliyorsunuz. Ben yapamadım onu, hayatımın hiçbir noktasında. En azından bir sayfayı sakladım kendime, bir kokuyu. Üstünden zaman ezerek geçerken zaten, bütün acıyı da içine çekti, tatlı acı noktaları bıraktı sadece, keskin uçlu.
Biliyorum ben onları okurken acımayacağım, en azından yanımda güneşim varken acımayacağım. O bile aydınlatmaya yeter anılarımı, yaparım anılarımı onun anıları.
Ama biliyorum onun ışığı da sönüp gidecek, bırakıp gidecek her gece yalnızlığıma sarılırken ucup giden mutluluğun kokusu gibi. Ama mutluluğun kokusunu ayda da arıyorum ben, onun kara kaşlarında da. Yalnız bir huzur veriyor bana, güneşimin parlamasını beklerken.
Sonra diyorum ki biraz daha kandırabilirim kendimi bu şehrin gözüme giren sahte ışıklarıyla.
İçim kan ağlıyor çığlık atıyor ben yürüdükçe, inandıkça o sahtelere ve güneşimi farketmeden kaybedince.
Sonra parlayan bir şeyler çıkıyor karşıma, çarpışıyorum romantik komedilerde koridorda çarpışan iki insan gibi. Hayır yanlış, bu film benim filmim değil ve esas oğlan toplamıyor kitaplarımı.
Benim hiç filmim olmadı zira, yanlış oğlanı seçtiğimden kendime.
"O" bile olamadı benim güneşim ki kendisi güneşin, ayın efendisi.
Benim güneşim gidiyor biliyorum ve son bir nefes daha almak istiyorum onunla, son kez kokusuna sarılmak. Her gün kokusunu içime doldurmak istiyorum onun, gideceğinin hüznüyle kararmamaya çalıştığım her gün ve her dakika.
Şayet olmuşsa güneş hiç benim ve ben hiç koklayabilmişsem onun parlak köprücük kemiklerini, üzülmemeliyim gidişine de.
Şimdi başka birinin gökyüzünde parlayacak, başka bedenleri iliklerine kadar ısıtacak ve ben sadece şanslıyım onun yolunda bir durak olduğum için. O hep yolda, bilirsiniz bunu zaten ve bazen bankına uzanıp soğuktan dişlerini birbirine çarpıtan, değer bilmeyen bir durak olduğum için ve bazen onu kollarıma alıp kucağımda tuttuğum, her şeyden sıkı sardığım için.
Biliyorum ben onu hiç ısıtamadım, ayın yalnızlığı işlemiş içime.
Hayatımda kimseyi ısıtamamanın donarak ölümüme sebep olacağını biliyorum, biliyorsun sen de.
Ama üzülme, git. Seni çok sevdim ve seni çok kokladım. Kokunu bitirmeden, içindeki çicekleri soldurmadan git. Zira ayın soğukluğu, güneşin batışının ve yükselişimin donduran buz parçaları istemem düşsün senin içine de, çalmasın güzellikten erimiş kalbinin sıcağından.
Başardı biliyorum eritmeye buzlarımı, yok etti buzlarımı eritti beni kalbinde.
Ama hayır tutamam onu elimde, bütün bencilliğim, buz parçalarım ve ben onu bütün kalbimizle sevdik ve bu yüzden gitmesine izin vereceğiz. Hayır, yoo izin vermeyeceğiz, göndereceğiz onu bütün kara dumanlarımızı üstüne salarak. Çok sardık onu, kapkara yaptık, yapmamalıydık. Güneşi karartan bu beden, ona asla sahip olmamalıydı. Ben sadece minnettarım onun bu tatlı ziyaretine ve sadece isterim ki gitmeden önce, son bir kez sarsın, azaltsın sonsuza dek güneşimi bekleyişimin acısını.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

tabiki de sen söylemeden önce farketmiştim ! :) söyleyemediğime bakma yanii.

Abiiiğ. Bu yazıda o kadar çok tanıdık kelime, duygu vs var ki ! bian yazıya sordum seninle daha önce karşılaşmış mıydık, diye. hay allah tabii ki de sormadım öyle bi şey ama hep bunu yapıyosun işte, bi tarzın var, arada bir o tarza yönelik bi yazıyosun, kalıyorum ben de. gif de güzelmiş..

bu sefer köprücük diyince aklıma Ebru gelmedi, Miyas geldi :)

sen daha ne kadar üzülücen o gidenlere, el salla ya ,gülümseyerek hem de, herkes gidiyor ki. Bir de bana öğretmeye çalışıyodun :) sen öğrensene bi önce, ya da alış, öğrenmişsin zaten.. Sen de gitmişsindir ya bazı yerlerden, insan giden kendisi olunca umursayamaya biliyor çünkü umursamıyor ki gidiyor, ya da gitmek zorunda kalıyor, ya da bu bir düzen, dev bi dalga, kafa tutamıyorsun, savuruyor götürüyor seni uzaklara, boyun eğeceksin başka çare de yok. Sen de gitmişsindir ama tabii ki de çok duyarlısın o konuda, dikkatlisin, en çok bunlara üzülüyosun, kırılıyosun sanırım.

bu film benim filmim değil derken de neyi düşünerek yazdığını biliyorum, hep bi şeyler bi şeyleri hatırlatıyor ve bu çok hüzünlü bi şey. Hayatta resmen bi kanun var , senin esas kızın veya esas oğlanın için katiyyen esas kız/oğlan olamıyorsun. Chuck ın sözü vardı ya öyle: sevdiğiniz ve sizi seven kişi asla ve asla aynı kişi değildir.
Resmen öyle, kaçan da kovalanır.

durak benzetmelerin filan, ne kadar başarılı güzel benzetmeler ya , senin sorularda takılı kalman gibi takıldım, bi biz mi olamıyruz yolda ya? :) resmen hep bi durağa takılıyoruz, ya düştüğümüzden oluyor, ya da sevdiğimizden. Sen daha daha çok düşüyorsun biliyo musun? Yani galiba. Aptallar sevdikleriyle mi düşerdi öyle miydi o söz.. Sıra kimde?
Acaba?
:) hepimiz tepetaklak..

Adsız dedi ki...

in lak each ...

in flames dedi ki...

Gabrieel.. Kaç gün bunun ne anlama geldiğini düşündüm, lak acaba luck mı dedim, o zaman da anlamsız oluyor ama dedim. Gittim ingilizce hocama sordum falan filan derken bir ampül yandı, google'a yazdım. Nasıl da zekiyim diğ mi? Ama iyi ki anlamayıp geçmemişim, bayıldım çünkü! Sen, öteki bensin. Ne kadar güzel bir cümle ve anlayış. İyi ki de yazdın. Teşekkür ederim...

in flames dedi ki...

Sen yazılarımı beğenince girdiğim hallerin giflerini koyduğum bir yazı vardı ya, şimdi ona git ve bir daha eğlen, bir de ne kadar hoşuma gidiyor anla da gel. Salak şey hep beğen istiyorum, umarım beğenirsin.
Ohh, Ebru'yu da hallettiysem, blogumdaki en ufak nokta onu hatırlatmıyorsa huzurla ölebilirim. Miyas tatlışım benim. Bugün şeyi düşündüm, geçen senin başı resmen bir pisliktim, senin yanına oturucam diye çocuk gibi tutturdum, Miyaskım yalnız kaldı. Bunun için hep suçluluk duyacağım. Keşke engelleyebilseydim o an davranışlarımı. Gerçi senle oturmak da fena değil ama. (Onur'un yanına kaçmak için yer arıyor.) Şimdi bu tipitipleri ciddiye al da ısırayım seni, sakın. Ama ısırırım yine. Bir de ısıtırım. Eee okurken gözlerini de takip ederim.
Ben de gitmemeye çalışıyorum evet, çalışıyorum. Dalgaya karşı ayakta durmaya çalışıyorum, coğrafya derslerinde Alinin anlattığı balona girip çıkmak istemiyorum şayet hatırlıyorsan. Ama mümkün değil biliyoruz ikimiz de. En acı yanı da bu değil mi zaten? Üzülüyorsun, her defasında içine bir çizik atılıyor ve DUR, YAPMA. diyemiyorsun. Ne kendine ne de ona. Diyemezsin. Hayata karşı gelemiyorsun. Seçimleri yapamıyorsun. Yapamıyorum. Yapamadığıma inanıyorum ve buna inandıkça da yapamayacağım. Hatalı olan benim annladın mı? Puf anlaması ama?

Hayır bu film benim filmim derken ne demek istediğimi anlamıyorsun. Anlamazsın. Öyle örttüm ki üstünü, benim de zihnim unutmaya yüz tuttu. Hayır elbette tutmadı. Bağırıyor, geçmiş en öne. O diyor, o, o ve o. Ama olamaz işte, atacağım en arkaya. Nöbetçi askerler dikeceğim doğrular dökülen dudaklarına.
Duymak istemiyorum artık, zaten giden gitmiş. Güneşin ışığı da sönmüş.

Hadi aptal olalım helene, düşelim, düşelim bir daha kalkmamaya düşelim. Sıra bizim olsun. Devrimler, onlar bunlar kapmasın elimizden sıramızı, yıllığı kaptıkları gibi, bağıralım, çağıralım. Alalım onu. İstiyorum artık. Ki ben istiyorum, sen sus. SUS HELENE. Çünkü sen zaten yoldasın. Sen şanslısın ve renklerinle varsın. Renklerinle seviyorsun, kendi yolunda. Aynı Spock'ın annesi gibi seviyorsun, bana "anne"yi sevdirecekmiş gibi..

"Aydan hoca sesiyle* ay çenem kopsun amma konuştum.
Hadi öptüm.

Adsız dedi ki...

tipitipler tipi tipi. :) eti puf tipi. evet hatırlıyorum o balonu, zaten tam donanımlı çözüm değildi. Çünkü her ne kadar Ali'nin ve bazen bizlerin de çözümlerimiz laflarımız vs tükenmese de, bu şeyden kurtuluş yok, çünkü izledik, en sağlam en akıllı binalar bile karşı gelemedi ona, hiçbir şey karşı gelemez, ayakta duramaz hiçbir yenilik, hiçbir çözüm. Ondandır belki de, akıntıya kafa tutmak delilik. Sanırım evet, puf anladım şuan. yalnız ortada bir puf varsa, annadım olur o, hımmmm... :)

güneş parlıyor, çok beynimde bu artık, beynimde hep güneş, hep senin yüzünden. bazen senin yüzünden, bazen senin sayende. ve parlıyor. Yani biz körsek, güneşin suç ne? Böyle bi söz vardır kesin, ama ben kurmuş olsaydım çok havalı olmaz mıydım?

Heyy, dünyanın en aptal insanısın sen kızım. "bi daha kalkmamaya düşmek" ne güzel yaa. senin eksiklerin var hayatında tamam mı? Benim de var. Ve herkesin de eksikleri var biliyor musun hayatında? Biliyo musun ama en büyük eksiğin, eksiksizliğin mümkün olamayacağını bilemiyor olmamızla doğduğunu? Eksiklik doğar mı? Yani yok olmak, doğmak. ne alaka. Biz insanlar o kadar salak şeyleriz ki, yokluğu, boşluğu doğuruyoruz boyuna. Beyinlerimiz boşaldıkça ürüyor, anladın mı? Eksik ürüyor ama. SUS DEMİŞSİN OLUM YİNEE. şaka kızmadım burda, 2 numaralı gülümseyişten sunuyorum, kızmadım gülümsemesi. :)

AY çenen kopsun sen kız. :) 10 güne olsa iyi olacaktı ama , a -y çenem kopsun, bekletmedim seni o kadar da. Keşke zavallıların çenesi kopsa, yazık yazık konuşup ağlatmasalar. ne alaka be, hadi görüşürük ! Annem. :)

Adsız dedi ki...

Çok güzel yorumlar yapıyormuşum resmen :p

ama işte sen hevesimi kırdın, cevap verme hiç tabii. .ss dlkgmfkgm

in flames dedi ki...

Yaa özür dilerim cidden çok güzel yorumlaşıyorduk be. tamam hadi yapak tekrar. vericem cevap. *-*