1. bölüm için tık.
2. bölüm için tık.
Kelime sayısı : 1454.
Bölümün şarkısı.
3. bölüm - You can't be mine.
Louis ne yaptığının farkına vardı, herkesin içinde Harry’i
kollarına almış, sarmalamış, teselli ediyordu. Nesi olarak teselli ediyordu
onu? Ne kadardır tanışıyorlardı? Tam bu derin düşüncelerinin içinde kaybolurken
elenenlerin, hayallerine son verilenlerin, kulise dönmesi gerektiği anonsu
yapıldı.
Bu sahneye son çıkışlarıydı. Bu, son umutlarıydı. Louis son bir
kez dönüp Stan’in olduğu yere baktı, Stan’le göz göze geldiler. Ne
söyleyecek sözleri vardı o an, ne de gülümsemeye yetecek takatleri. Sadece
bakıştılar, bakışları her şeyi söyledi. Her şey bittiğinde buluşup, bu
aralarındaki saçma mesafeye son vereceklerdi. Ama sonra Louis bu evden, bu
hayalden taşınıp gidecekti, nasıl olacaktı ki ? Nasıl devam edeceklerdi, Louis
mesafelerden nefret ederdi. Belki de sarılmayı çok sevmesi, birilerinin
sıcaklığını vücudundaki hissetmeyi sevmesi bu sebepten idi. Nasıl bir
insan, sarılmayı sevmezdi ki? Seni sarmalayan geniş bir göğüs ve sıcaklığına
gömüldüğün omuzların için de kaybolmayı kim istemezdi? Ama bir saniye, Stan’in
ne geniş bir göğsü vardı, ne de omuzları..
Sonra dev ve tanımadığı kollar Lou’yu çekiştirmeye başladı. Onu
kulise sürükledi. Tanımadığı kollar mı? Bu kollar biraz önce sarıp sarmaladığı,
sevgiyle ısıtmaya çalıştığı kollar değil miydi? Peki bu omuzlar, geniş ve
sıcacık görünen göğüs? Louis yakınlıklarından faydalanarak onun buklelerinin
kokusunu içine çekmeye çalıştı son kez, uzundu, çok uzundu. Louis’nin boyu,
onun boynuna geliyordu ve Louis daha fazla dayanamayıp burnunu güzel boynuna
gömecekti. Ama yapmadı, tuttu kendini. Herkesin içindelerdi ve artık sınırı
açıyordu. Sahnedeki sevgilisine kaydı aklı, bu gece ona güzel bir gece
yaşatmaya karar verdi. Önünde uzanan yolu için sevinmek yerine Lou için üzülsün
istemiyordu, onun yolundaki kara gölge olmak ve yolunu kapatmak istemiyordu.
Lou’yu üzgün görürse, onun da delicesine üzüleceğini ve her şeyi unutup onunla
ilgileneceğini biliyordu Lou.
Herkesin kulise inip birer ikişer dağıldığı sırada Timon isimler
saymaya başladı
-Harry Styles, Louis Tomlinson, Niall Horan, Zayn Malik, Liam
Payne SAHNEYEE!
5 genç şaşkınca etrafına bakındı,
-Neler oluyor?
Ne? Neden?
5 gencin gözyaşları arasında parlayan bir umut ışığı yandı. Titrek
ve gidip gelen, yanıp sönen bir ışıktı ama yine de oradaydı. Koşarak sahneye çıktılar.
Nicole konuşmaya başladı
-Evet çocuklar maalesef finallere seçilmediniz, ancak size güzel
bir haberimiz var.
Sözü Simon devralır ve
-Hazır mısınız? Söylüyorum evet.. Siz 5 gençten bir grup
oluşturmaya ve grup olarak yarışmaya dahil etmeye karar verdik! Ne diyorsunuz?
O anda, mutluluktan yerinden zıplayan Niall, şaşkınlıkla
kocaman bir sırıtış arasında gidip gelen Zayn ve mutlulukla parlayan Liam’ın
yanı sıra, Louis heyecanla yerinde zıpladı ve sağına döndü, Harry’nin
mutluluktan pembeleşmiş yüzüne baktı ve dayanamayıp onun boynuna atladı.
Sıcacık bedenler birbirine çarptı, Lou kollarını onun boynuna sıkıca doladı ve
bacaklarını beline sardı. O kadar sıkı sarıldı ki, o an her şey mümkün göründü.
Umutları sönmemişti, şansları vardı ve sıcacık beden, sıcacık kollar tarafından
sarmalanmış, sırıtarak döndürülüyordu. Onu daha iyi kavrayabilmek için belini
onun vücuduna uygun şekilde kıvırdı ve vücutlar tek bir vücutmuşçasına
birbirlerine uyum sağladı, her kıvrım kendini saracak uzuvları buldu. Lou
sırıtarak onun boynunu öperken Harry onu bir kere daha döndürdü, Lou son kez
sıkıca tutunduktan sonra onun kucağından indi.
5 genç neşeyle tabi ki kabul ettiklerini söylediler, hepsi Simon’a
sıkıca sarıldı ve neşeyle zıplayarak, heyecanla koşturarak kulise geri indiler.
4 genç kulise girip heyecanlı bir sohbete daldıkları sırada, Lou
Stan’in kapının yanında bedenini sahne girişine çevirmiş, başını duvara
yaslamış buruk halini gördü. Herkesin dağılmasına aldırış etmeden Lou’yu
beklemişti demek. Lou “yeni” grubunun hararetli sohbetine kısa bir bakış
attıktan sonra Lou’nun yanına doğru yürümeye başladı.
-
Harry'nin aklı başımdan gitmiş haldeydi ve ne konuşulduğunu dahi
bilmeden, söylenenlere sırıtıp takip ediyormuş gibi yaparak kendisini bile
kandırıyordu. Ama düşünebildiğim tek şey biraz önce sahnede olanlardı.
Önce, yarışmaya devam edeceğimizi ilan eden Simon’ın bize
güveniyle dolu sesi, Nicole’un destekleyici kuzgun karası bakışları. Ama asıl
aklımı başımdan alan şey ise, onun kollarını, bacaklarını, belini, her yanını
vücudumda hissettiğin an, öpüşünün boynumda bıraktığı yanık izi ve o yanığın
kulaklarımda yankılanan cızırtısı. Bedenimin tutuşan her köşesinden süzülen
dumanlar ve aklım bir karış havada bütün gücümle ona dolanışım. Olan her şey
buydu işte. Sahne de jürinin gözü önünde Simon’ın dikkatli bakışları altında
kucağıma atlayan, hayallerimin canlanmış hali. Bu anı ne kadardır hayal
ediyordum sahi? Kaç gece, gözlerimi kapatıp süzülen o tek damlanın soğuk
omuzlarına sarılıp bu anı düşlemiştim? Oysa biliyordum ki, benim ona baktığım
gibi bakmıyordu bana. Onu gördüğüm gibi görmüyordu o buz mavisi halkalar benim
bedenimi. Aklında başka biri vardı biliyordum, hep gözlerini bulutlandıran,
gülümseyerek uzaklara dalmasına sebep olan. Sahneye çıkmadan önce telaşla ve
bütün sevgisini vermeye hazır halde aradığı birisi vardı. Kendimi umutlandırıp
ona kaptırmamalıydım. Başımı kaldırdığımda Lou bize bakıyordu, 4’ümüze
bakıyordu gözlerindeki bulutlarla ama bakışı belimde son buldu ve sonra
tereddüt etmeden başını kaldırıp aksi yöne yürümeye başladı. Gidiyordu işte.
Yine her şeyi kendi kafamda kurmuş ve kendini kandırmış, umutlarımın havada
süzülmesine izin vermiştim. Şimdi de yere düşüp, buz parçaları gibi dağılarak,
parçalanarak erimelerini izliyordum. Acı vericiydi, kendime bu acıyı daha fazla
çektiremezdim. Eskiden yaptığım gibi acıyı unutturmanın yollarına da
dönemezdim. Fiziksel acı, ruhumun sancılarını bir süreliğine
sessizleştirebilirdi ama kalıcı çözüm olamadıklarını anladığım da onları
bırakmıştım. Kalıcı çözümü ölümde bulacağımı anladığımda ve o çizgiye çok yakın
olduğumu hatta o ince çizginin üstünde yol almaya çalışan cambazın ta kendisi
olduğumu anladığımda bıraktım.
Ya da bıraktığımı sandım.
-
-Stan, gitmemişsin. Ne yapıyorsun burada?
-Seni bekliyordum Lou, ne olduğunu merak ettim. Anlatsana.
-Ah, guzel şeyler! Juri, seslerimizi beğendiklerini ve
yeteneklerimizi ziyan etmemek adına yarışmaya grup olarak devam etmemizi
istedi, biz de kabul ettik. Sanırım. Aslında onlarla konuşmaya vaktim olmadı.
Ve başıyla artık onun grubu, onun bir parçası olan gençleri işaret
etti.
Stan ah'ladı ve kollarını Lou'nun omuzlarına doladı. Rahatlamıştı
ve gitmediğine memnun olmuştu. Hayatının bu bölümü ufakta olsa düzelmeye
başlıyordu. Stan hissediyordu. Peki ya Perrie diye düşündü. O çocuk, artık
Louis'in grubunun bir üyesiydi! Bundan kötü ne olabilirdi? Stan, Louis ve onun
hayalleri adına Harry'nin peşini bırakabilecek miydi? Hiç sanmıyordu! Üstelik
daha bu sabah Lou onu bırakıp Harry'le kahvaltıya inmişti. Kesinlikle bu çocuğu
halletmeliydi. Perrie için, Louis için, kendi için.
-
Louis gruba selam verdi ve Stan'le odalarına doğru yol almaya
başladılar. O sırada kulisteki grupta bu ayaküstü sohbetten sıkılmış, yavaş
yavaş dağılıyordu. Ancak bu akşam bir kutlama yapmak üzere sözleştiler. Louis
orada olmadığı için kutlamadan haberdar olamayacağı Niall'ın aklına geldi. Önce
kendi söyleyecekti ama dayanamadı ve
-Hey Harry, Louis'e sen haber verir misin? Bir şeyler
atıştırmaya gideceğim, açlıktan ölüyorum!
-Dostum, benim söylemem şart mı?
-Dedim ya Harry açlıktan ölüyorum! Ben kaçtım, görüşürüz!
-Görüşürüz..
-
Kapı yavaşça açıldı ve Louis, Stan'in önden geçmesini bekledi.
Kapıyı sessizce kapattı, döndüğünde gözlerini ona dikmiş Stan'le karşılaştı. Aynı
şeyi düşünüyorlardı, aynı anda harekete geçtiler. İkisi de birbirine yaklaştı,
yaklaştı. Ta ki aralarında mesafeler kalmayana dek. Stan kollarını onun boynuna
doladı ve ince dudaklar, dolgun dudaklara çarparken tutkunun tadını aldılar.
Lou onu geri geri yürüterek yatağa düşürdü ve dudakları bir saniye ayrılmadan
tişörtler çekiştirilmeye başlamıştı. Lou ondan ayrıldı ve dudaklarına ufak
öpücükler kondurmaya başladı, oradan boynuna ve oradan aşağı bir çizgi halinde
tutku aktı. Louis öpücükler kondururken gözlerini kapattı ve sadece hissetmek
istedi. Ama farkında olmadan düşlediği yüzü farkettiğinde lanet ederek
gözlerini açtı. Stan'ın yüzüne baktı ve diğer her şeyi unutmaya çalıştı.
-
-Sevgilim soda kalmamış, sana da almamı ister misin?
-Hayır, Lou çabuk gel filmi başlatıyorum!
Lou kapıdan çıktı ve kafetaryanın kapanmamış olmasını umarak hızlı
hızlı yürümeye başladı. O anda sadece eşortman altıyla dışarı çıktığını
farketti! Bugün hava çok ısınmıştı ve odadayken tişört giyme gereksinimi duymamıştı.
Neyse ki bu saatte dışarıda çok insan olmazdı, kimseye görünmeden gidip
gelebileceğine emindi.
Ta ki köşene dönene dek. Ayaklarına bakıyordu ve tam başını
kaldırdığı sırada büyük bir bedene çarptı, bir kaç adım geriledi ama dengesini
sağlayamadı. Tam düşmek üzereyken bir kol tarafından çekildi ve koca bir bedene
yaslandı. Harry onu düşmekten kurtarmış ve tutuyordu ancak düşmesine engel
olurken fazla kendine çekmişti, bedenleri birbirine yaslanmıştı ve üstünde
hiçbir şey olmayan Louis üşümüş değdiğinde ateşe değmiş gibi yanmıştı. Bu
havada nasıl üşümüştü sahi ?
-Teşekkürler. Hasta mısın Harry?
-Ah, yok nerden çıktı?
-Üşümüşsün gibi geldi de..
-Haklısın belki de hasta oluyorumdur, bu havada üşüyor olmam çok
garip!
Bunları konuşurken, hala gereğinden fazla yakınlardı ve sıcaktan
bunalmış Lou onun vücudundan kendini ayırma gücünü bulamıyordu. En sonunda
Harry bir kaç adım uzaklaştı ve konuşmaya başladı.
-Louis, grubumuzun kuruluşunu kutlamak için bu akşam bir şeyler
yapacağız gelirsin değil mi?
Harry sonunda cesaretini toplayıp sorabilmişti, ona olan hisleri
bir yana bu gece ki kutlama gruplarıyla ilgiliydi ve Niall yüzünden Louis'e
sormak onun üstüne kalmıştı. Lanet olsun yapmamalıydım! diye geçirdi içinden ve
haklıydı, yapmamalıydı. Louis'in yüzü sorduğu anda düşmüştü ve hayal
kırıklığına uğramış görünüyordu.
Hayal kırıklığına uğramıştı çünkü gitmek istiyordu ama kendi
kendine bu geceyi Stan'e ayırmaya söz vermişti, ne yapacaktı şimdi? Yapması
gerekeni yapacaktı, Başımnı kaldırıp Harry'nin yüzüne baktı. Umutla parlayan
tatlı Harry'e.
O an gözlerindeki ilgiyi gördü. Bu böyle olamazdı. Üzgünüm Harry.
-Hmm Harry, açık olmak gerekirse bu geceyi benim için özel olan
birine ayırmaya karar vermiştim. Son zamanlarda ona vakit ayıramaz oldum.
Üzgünüm.
- B-ben sevgilin olduğunu.. öyle demek.. ben.. iyi geceler.
dedi ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Louis, arkasından uzun
süre baktı.
2 yorum:
hiç yorum bırakmıyorum ama bu hikayeyi takip ediyorum, buralardayım:)
Aaah Sam, ben kimse okumuyor, sadece 2 yakın arkadaşıma okutuyorum sanıyordum takip etmen yeter ! :*
Yorum Gönder