Yazacak birşeyim yok aslında. Dedim ya, günlüğe yazınca buraya kalmıyor.
Ona da düzgün birşey yazıyor sayılmam ama.
Şimdi kime sorsam, müzik benim için çok önemli vs vs zırvalar.
Ama nedense gerçekçi gelmiyor bana. İnanmıyorum onlara, itiraf etmek gerekirse küçümseyen gözlerle bile bakıyorum. Çünkü belli, hissetmedikleri her hallerinden belli. Bilmiyorum.
Sanki herkesin yapmaması gereken birşeymiş gibi bu, özel birşey.
Ama insanların en çok yaptığı şey aynı zamanda. Özel olmasını istiyorum.
Özel olanların sahip olmasını istiyorum.
Herkes herşeye sahip olmamalı. Onu elinde hurdaya çevirecekse, sahip olmamalı.
Hissedenler de var tabii. Helene var mesela.
Zaten onun iyi olmadığı yada beğenmediğim bir özelliğini bulabilen varsa söylesin, ben bulamıyorum.
Bir insan nasıl olması gerekiyorsa, o aynen öyle.
Kime ihtiyacın varsa, işte H, o kişi. Neye ihtiyacın varsa sana verebilecek tek insan.
Birşeyler olacak gibi hissediyorum. Üstümde çok büyük bir yük var. Sıkıntı var.
Bu gece, üstüme karanlık uzanmış, temiz havayı kovalıyor, uzaklaştırıyor.
İçime çekiyorum havayı, ciğerlerime zift doluyor, duruyor.
Sonra bir ağrı var. Önce sanıyorum ki kalbim. Sonra çok derinlerde hissediyorum.
Her bir yanım, nefes almaya çalışırken ziftler arasında, saçlarım uçuşuyor soğuk gecenin kollarında.
Başımı göğe kaldırıyorum ama onlar yerinde yoklar.
Üstümden başımdan karanlık dumanlar süzülüyor ama yanmıyorum, yakmıyorlar.
Küller birbirinden ayrılıp gecenin soğuğuna kavuştuğunda, ben de yok oluyorum.
Azıcık ve biraz daha.
Bir daha asla bir araya gelmeyecek küller gibiyim.
Dünyanın bir diğer ucunda, sen dünyanın bu ucunda.
Sonra birden içime hayat doluyor, tanıdık bir his mi bu ?
Nefes borumdan içeri süzülen küller mi hayat mı, yoksa onun gözlerinin zift karanlığı mı ben de bilmiyorum.
Sonra başımda katlanılmaz bir ağrıyla uyanıyorum.
Başımı uzatıyorum ve tek gördüğüm göğe yükselen dumanlar yine.
O dumanlar sen misin yok olan benliğim mi düşünüyorum, düşünüyorum.
Sonra sözcükler uçup gidiyor aklımdan, sen hariç.
Sen kalıyorsun, kalıyorsun. Ta ki ben son nefesimi verene dek.
Ve derin bir nefesle kapatıyorum gözlerimi. Göğün yokluğuna, süzülen dumanlara ve zift kadar karanlık gözlere kapatıyorum gözümü, inancımı.
İnancımın tükendiği yerde, ellerin tutuyor beni boynumdan. Dumanların arasındayız yine.
Ama ciğerlerime dolmuyorlar, gözeneklerimi siyahla boyamıyorlar.
Sadece etrafımızda dönüp bize hoşçakal diyorlar.
Tam bitireyim derken, ellerim kontrolümü kırıp yazmaya devam ediyorlar.
Dumanlar durmadan süzülüyorlar, süzülüyorlar.
Beni de alıp götürüyorlar. Ben dumanım, duman ben.
Biz dumanız, sarmaş dolaş ama duman. Tek parçayız, duman tek parça.
Aramıza giriyor, ikimizi sarıyor, etrafımızda dönüyor, tılsımlı.
Bağlıyor bizi, sıkı. Ama kopmaya hazır.
Ama kopmaya yakın.
İtiyoruz birbirimizi, çığlıklar duyuluyor uzaktan, yaklaşıyor, yaklaşıyor.
İçimizde çığlıklar kopuyor sadece ve kimse duymuyor.
Kopup gidiyor göğe çığlıklarda, onlar da duman.
Duman onları da son kez içine çekiyor, sömürüyor geriye sadece hüzünlü mırıltılar kalana dek
Sömürüyor ve kimse duymuyor, kimse yardıma gelmiyor.
Bağırıyor birbirimize, görmeden uzatıyoruz ellerimizi.
Duman geliyor yine parçalara ayırıyor bizi, bütününe katıyor bizi.
Ufacık bir fısıltı duyuyorum, içimden geliyor bu fısıltı. Fısıltılar olup kaplıyorlar evrenimi.
Yok oluyorum, süzülüyorum göğe doğru mu dibe doğru mu bilmiyorum.
Burda ne dip var ne gök. Ben varım. o var. Duman.
Biz ve bizi alıp götüren ve bizi sömürüp son damlasına kadar içen ve kana kana ve en değerliymiş gibi içen;
Duman.