15 Temmuz 2016 Cuma

bilmiyorsun ki sen ta içimdeki keskin bir şeyleri yerinden oynattın

Geçenlerde bir videonun altına yorum yaptım, tanıdıklık hissini yurtdışında bulamayıp memleketimi aradığıma dair. Video, yurtdışında gayet de mutlu mesut yaşanabileceğini ama nasıl yaşanabileceğini anlatan çok içten bir videoydu. İzleyenlere de soruyordu sizin deneyimleriniz nasıl, ne düşünüyorsunuz diye. Yukarda da belirttiğim gibi ben tanıdıklık hissinden bahsettim. 15-20 günde bir geldiğim kafedeki kızla naber nasılsın nerelerdesinden öteye de geçmese de o muhabbetimizi, o tanıdık yüze bakıp iki çift laf etmeyi ve tanıdık hissetmeyi sevdiğimi farkettim çünkü. Yabancı hissetmiyordum o sokakta, kendimden emin atabiliyordum adımları. Belki de aitlik hissinin yanında duruyordur tanıdıklık hissi. Biraz daha ilerletebilsem, kelimeleri zikredebilsem ait olacakmışım gibi, hep olamayışlara dönen. Yanmasaydı dudaklarım her konuşmak için açtığımda ve ben düşmeseydim karanlık dumanların arasına.

breathe me and say goodbye

birileri var
birileri var
birileri bazen öyle varlar ki, aylarca konuşmuyoruz.
Ama öylesine varlar ki, her gün bir şekilde aklımdan geçiriyor.
Varlığı ama her zaman güç ve destek.
Hani insan annesini babasını, kimi varsa o boşluğa koyduğu onu, düşünüp sırtını rahat yaslayabilir ya koltuğa, işte öyle bir dayanak bana.
Öyle bir var ki, içimden nasıl bir boşluğumu doldurmuş da böyle var acaba diyorum.
Sonra da düşünüyorum, acaba bu aylarca konuşmama hakkında o ne düşünüyor.
Hayatında neler oluyor, destek olmam gereken neler yaşıyor benim haberim olmadan.
O zaman çok korkuyorum işte. Hemen aramak geliyor içimden. Bazen arıyorum bazen kaçıyorum.
Ama öyle korkuyorum ki bu desteği geri vermemekten.
İstiyorum ki en güzelleri onun olsun, en rahat sırt onunki.
Olacak bir şey değil, o böyle güzelken, içi bu kadar güzelken ve dünya bu kadar çirkinken ama hakediyor.
Anne baba olma hissi, çocuğuna her şeyi sağlamak, en güzelleri onun olsun istemek de böyle bir şey sanırım.
İnsanlar eşleri için diyorlar ya hem annem, babam, çocuğum, arkadaşım, aşkım diye. Hiç anlamazdım ne annesi ne babası ne çocuğu diye. Anne babanın yeri ayrı eşin yeri ayrı sonuçta diye düşünürdüm.
Anlıyor gibiyim artık. Belki daha oturacak tanım "hayat arkadaşı" tanımı. Serrose çok der eşi için hayat arkadaşım, yol arkadaşım diye. Blogunun adını da çok severim, "yolun neresindeyim?". Takipçilerine yol arkadaşım dediği olur. Nasıl Serrose'a bağladım aşık olduğum insandan bahsederken bilemiyorum ama serrose'un bu derinliğini hep çok sevmişimdir.
Okuyan insan derinliği midir acaba bu aynı zamanda?
Allah'ım ne olur bana okuma gücü ver. Yıllardır, utanarak sıkılarak söylüyorum yıllardır kitap okumadım. Binlerce sayfa, belki on bine dayandı, hikaye okudum, okumuyor değilim. Ama kitaplar ayrı ve bu ayrım çok net. İçimde onlarda kitap özlemi varken ve hali hazırda ömrün onları okumaya yetmeyecekken bendeki bu durgunluk, kaybettiğim vakit neden?
Deli gibi okumak istiyorum deli gibi.
Bu yazının bir ana fikri vardıysa eğer, bu aşığım ve deli gibi okumak istiyorum olurdu sanırım.
Saygılar.