25 Kasım 2013 Pazartesi

505

Her sabah, çantamdan ne çıkarsam da biraz hafiflese diye her şeyi boşaltıp, hepsini geri koyuyorum.
Her sabah, arabaya bindiğimde o nefret ettiğim radyo istasyonunu açıyorlar ve ben kulaklarım ağrımasına rağmen kulaklık takmaya mecbur kalıyorum. Gerçek hayattan bir hikaye anlatıldığı için, bir gün mutlaka biteceği umuduna sarılıyorum.
Her sabah, tanıdık birini görmemek için dua ederek, salyalarımı akıtarak uyuma isteğiyle otobüse biniyorum. Oysa bacaklarım uzun olduğu için oturduğum yere asla sığamıyorum, bacaklarımın ağrısıyla gözlerimi açıp derin bir nefes alıyorum.
Her sabah, bugün doğru durakta ineceğim, üşenmeyeceğim ve geri yürümeme gerek kalmayacak diye karar veriyorum. Ve her sabah son durakta iniyorum, gideceğim yere geri yürüyorum.
Her sabah, otobüsüm konforlu olan olsun diye şoförlerin gözünün içine bakıyorum.Evet otobüsten konfor ve geometri ders anlatımından HD kalitede olmasını bekliyorum.
Her sabah, ne kadar midem bulansa da babacığımı kıramadığım için yaptığı tostu yiyip bol şekerli çayı içiyorum. Neyse ki son günlerde midem biraz kötüydü, bir şey yemememe razı olmasının yolunu buldum, o yoldan gidiyorum.
Her sabah, duştan sonra babam saçlarını kurutacağım diye tutturuyor ve razı oluyorum. Beni düşündüğünü biliyorum. Beni sevdiğini. Ama annem kadar sevdiğini bilmiyorum. Kimsenin beni annem kadar sevdiğini bilmiyorum.
Ve ben her sabah, her öğlen, her akşam, her bulduğum fırsatta annemle kavga ediyorum.
Belki de beni bu kadar sevmesini haketmediğim için, beni artık sevme, bak sana kötü davranıyorum diyorum.
Ama o hiç vazgeçmiyor. 17 senedir hiç vazgeçmedi. Vazgeçmeye yaklaştığında, dur diyorum. Sevgine ihtiyacım var. Gitmiyor. Gitmesin. Gelsin, biraz da ben seveyim.
Bazen bencil evet, geceleri hep bunu düşünüyorum. Ama her insandan daha az.
Ve her gece başka bir eve taşınmanın hayalini kuruyorum. Eve öylesine yığıldığımız ve asla bu kadar eşyayı taşıyamayacağımız gerçeğini elbette gözardı ediyorum.
Abimin sevgilisiyle kavgalarını odamdan duyuyorum ve kendimi kötü hissediyorum. Nasıl dışardan öylesine uyumlu görünen bir çift birbirini bu kadar üzebilir?
Evet tamam, adalet yoksa ben yokum, evet o benim 2. adım. Olmalı.
Bana ayağım sakat deyip beni yerimden kaldıran şirret-gencecik kadınlar olmamalı.
Ben hakkımı koruyabilmeliyim. Zira ne onun ayağı sakat, ne de o benden üstün.
Babam öylesine sakladı ki dünyanın sahtekarlığını, herkesi onun gibi sanabildim.
Bana yaptıkları en kötü şey, bana çok iyi davranmaları oldu. Tabii böyle bir şey için birilerini suçlayabiliyorsam.
Ne diyordum, her sabah ara sokaklardan dünyanın en yavaş insanı olarak geçiyorum ama yine de gitmem gerekenden erken orda oluyorum.
Her sabah, memnuniyetsiz olacak bir şey bulabiliyorum çünkü yapmam gerekeni yapmıyorum.
Her şeyi yarına bırakıyorum. Önüne daha önemli, daha acil bir şey koyuyorum. Bana manevi olarak hiçbir şey katmadan beynimi yoran şeyler. Olmalılar, biliyorum. Sadece bu sıkışıklıktan nefret ediyorum. Maillerime cevap veremediğim-vermediğim haftalardan nefret ediyorum. Dünyaüstünde beni en çok heyecanlandıran kişinin bana verdiği onca şansı kullanamamaktan, onun gitmesinden nefret ediyorum.
Hiçbir şeyden nefret etmek istemiyorum, bir şeylerden nefretle bahsettiğim bir hayatın başrolünden olmak da. İstemiyorum kelimesini kullanmak istemiyorum. Evet komik oldu. Mr. Yes gibi, miss yes olmak istiyorum. Olduğum yerde saymaktan yoruldum. Bu yolun beni götürdüğü yere gitmek isteyip istemediğimi bilmeden gidiyorum bu yolda. En yanlışını yapıyorum. İnsanlara durun, benim yapacaklarım var, geri dönmeme izin verin diyemiyorum. Biri kolumdan tutmuş çekiyor, diğeri itiyor. Gidiyorum, nereye gittiğimi bilmeden ve en azından gittiğim yoldan zevk almalıyım diyorum. En azından. Ve kafam öylesine dağınık ki, hiçbirini bilmek istemiyorum. Her şey dursun ve biraz beni beklesin istiyorum. İstiyorum kelimesi kullanmaktan ve istemekten yoruluyorum. Bir şeyler dilemeden mutlu olduğumda, olmuş olurum belki diyorum. Ben ne zaman olmuş olurum diyorum. Ne zaman..

18 Kasım 2013 Pazartesi

and the cost is my soul

Kirk: What I have done, I had to do. 
Sarek: But at what cost? Your ship. Your son. 
Kirk: If I hadn't tried, the cost would have been my soul. 
- The Search for Spock (1984) 

Well this is broking my heart. 
Kaydetmek istedim bir yere.
Onun böyle kırılmış olması da kalbimi kırıyor. Elimden bir şey gelmeyişi. Hiçbir şey yapmayışım..
Güzel günler hep onun olsun istiyorum, benim olmasa da olur. Onu okurken zaten her şey güzel. 
O zaten her şey. Bağlanmamayı öğrenebilseydim keşke. Çünkü yine gitmesinin korkusuyla doluyum.
Gitme demek istiyorum. Sen beni bırakma. Beni sen sev.